Bu yazımızda AİHM davaları kararlarından ZORUNLU DİN DERSİ konusundaki gelişmeleri inceleyeceğiz.
Zorunlu Din Dersleri 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra hazırlanan ANAYASA ‘nın getirdiği bir zorunluluktu.
Ancak DİN DERSLERİ zorunlu hale geldikten sonra “DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ” dersi dinler hakkında bilgi vermekten çok Sünni (Hatta Vahhabi) eğitim veren bir medrese dersi niteliğine büründü. Zorunlu olan ders Sünni olmayan Müslüman ve diğer din ve inanç mensuplarını rahatsız etti. İlerleyen süreçte değişik davalar ile ilgili olarak AİHM ve T.C. ANAYASA MAHKEMESİ çeşitli kararlar aldılar ama aynı uygulama çok küçük değişiklikler ile hala sürmekte.
Bu yazımızda DİN DERSLERİ davalarını ve süreci özetlemeye çalıştık.
Saygılarımızla
Av. Namık Sofuoğlu – Doğan Bermek
AİHM DAVALARI II- ZORUNLU DİN DERSLERİ
İlgili davalar:
AİHM – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
HASAN ve EYLEM ZENGİN DAVASI –
Dava No: 1448/04
Karar kesinleşme: 9.Ocak.2008
MANSUR YALÇIN ve DİĞELERİ DAVASI
Dava No: 21163/11
Karar Kesinleşme: 16.Şubat.2015
T.C. ANAYASA MAHKEMESİ
HÜSEYİN EL ve NAZLI ŞİRİN
Dava No: 2014/15345
Karar Tarihi: 7.Nisan.2022
Karar Kesinleşme (Resmî Gazete): 28. Temmuz.2022
12 Eylül Anayasa ‘sı DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ dersleri ile ilgili bir düzenleme yaparak 24. Maddeye aşağıdaki eki yapmıştır:
“Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve Ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.”
Cumhuriyet ‘in başından beri seçmeli olan bu dersin zorunlu hale gelmesi, bir yandan da çok sayıda İmam Hatip okulunun açıldığı dönem ile örtüşünce ders sadece zorunlu olmaktan çıktı, daha öncekinden çok daha farklı bir yapı kazanarak, kısa bir süre içinde bir Sünni – Vahhabi eğitim dersine dönüştü. Aynı maddenin ikinci paragrafı “kimse dini inanç ve kanaatleri açıklamaya zorlanamaz” dediği halde Sünni inancı öğrenmenin zorunlu hale gelmesi toplumda önemli rahatsızlıklar yarattı. Bu rahatsızlık önce Lozan güvencesi altındaki diğer dinlere mensup olanlar tarafından dile getirildi, ancak Alevi kesimin bu konudaki sorunları ise giderek devlet ile Aleviler arasında bir gerilim kaynağı olmaya başlamıştır.
Çocuklarına zorunlu din dersinden muafiyet sağlamaya çalışan Alevi veya Sünni olmayan diğer inançların mensupları değişik çözüm yolları aradılarsa da sonuçta konuların AİHM ‘e kadar gitmesi mecburiyeti doğdu.
Bu süreçte AİHM ‘de karara bağlanan ilk dava “Hasan ve Eylem Zengin davası” 2008 ‘de karara bağlandı.
AİHM bu davada Türkiye ‘de Dini eğitimin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (1 No.lu protokol) 2. Maddesine aykırı olduğunu, eğitim sistemi ve müfredatın objektiflik, çoğulculuk esaslarına ve ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesini sağlayacak biçimde değiştirilmesinin uygun bir çözüm olabileceği kararını verdi. Ancak dava bireysel olduğu ve uzun sürdüğü için karar alındığında çocuk zaten okulu bitirmiş olduğundan ders müfredatının AIHM kararında öngörülen hale getirilmesi hep tartışılan ama çözülmeyen bir sorun olarak kaldı.
2005 ‘te başlayan “MANSUR YALÇIN ve diğerleri” davası daha kalabalık bir ebeveyn grubunun katılımı ile açıldı iç hukukta kabul görmedi ve AIHM ‘e taşındı, süreç16.Eylül.2014 ‘te sonuçlandı, karar 16.Şubat.2015 ‘te kesinleşti.
Bu yazının sonunda tamamını bulacağınız kararda Sünni İslam’dan farklı anlayışta olanların çocukları için bir seçme imkânı tanınmaması, anne babanın inançlarına saygı duyulmaması, dersin zorunlu olması gerekçelerine dayanarak, uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 2. Maddesine aykırı olduğunu bu dersin zorunlu olmaktan çıkarılarak seçmeli ders haline getirilmesine karar verdi. Kararın biraz daha etraflı bir halini bu yazının ek notlarında tamamını ise https://bit.ly/3K5YsBF internet adresinde bulabilirsiniz.
2015 ‘ten bu yana MEB müfredatta bakışını değiştirmeden yaptığı küçük değişiklikler ile dersin zorunlu kalması için gayret etmekte ancak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu değişiklikleri yeterli görmemekte ve sözleşmelere uygun bir çözümde ısrar etmektedir.
Bakanlar Komitesinin bu davayı görüştüğü en son toplantı (1468 No.lu) 5-7.Haziran.2023 ‘te yapılmış ve komite aşağıdaki kararı almıştır.
“ Komite yetkililerin, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine ilişkin olarak Mahkeme tarafından tespit edilen eksiklikleri giderecek herhangi bir önlem almamış olmalarını derin bir üzüntüyle kaydetmiştir; bu nedenle yetkilileri, Türk eğitim sisteminin Devletin çeşitli din, mezhep ve inançlara karşı tarafsızlık görevini yerine getirmeye, çoğulculuk ve nesnellik ilkelerine saygı duymaya ve çocuklarına uygun seçenekler sunmaya; Sünni İslam’dan farklı bir dini veya felsefi inanca sahip olan ebeveynlerin, öğrencilerin dini veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda olmaksızın zorunlu din eğitiminden muaf tutulmaları için gerekli önlemleri almaya ısrarla davet eder.”
Bakanlar Komitesi, Haziran 2024 ‘e kadar bu sorunda somut ilerlemeler sağlanmaz ise hazırlanarak dosyanın Türkiye ilerleme sağlamıyor gerekçesi ile mahkemeye iadesi için bir geçici karar taslağının da o zamana kadar hazırlanmasını da karar altına aldı.
Kısaca sekiz yıl boyunca bir türlü ilerleme sağlanamayan konuda artık izleme ve takipten vaz geçilip, konunun mahkemeye aktarılacağının işaretlerini vermiş oldu.
Öte yandan bir başka davada (Hüseyin EL ve Nazlı Şirin) Türk hukuk sisteminde en yüksek yargı makamı olan T.C. Anayasa Mahkemesi (AYM) 28.07.2022 tarihinde31906 sayılı Resmî Gazete ’de yayınlanan 07.04.2022 tarihli ve 2014/15345 sayılı kararı ile “Anayasa’nın 24. Maddenin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dini ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının” ve T.C: Medeni Kanununun ihlal edildiğine karar vermiş bulunmaktadır.
AYM bu kararında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Devlet Okullarından Dinler ve İnançlara Dair Eğitim Hakkında Toledo Kılavuz ilkeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Türk Medeni Kanunu’na özel atıflar yaparak, mevcut uygulamanın Anayasa ‘ya ve Medeni Kanun ‘a da aykırı olduğu kararını bu uluslararası sözleşmeleri de irdeleyerek vermiştir.
Yukarıda belirtilen kararlarda gerek AİHM, gerekse AYM zorunlu din dersi uygulamasının yanı sıra birçok başka konuyu da ele almışlardır (ders kitaplarının içeriği, muafiyet uygulamasının dar kapsamı, velilerin inançlarına saygı duyulması gibi). Ancak, bu yazımızda sadece Anayasa’nın 24. Maddesinin bu derslerini zorunlu kılınması üzerinde durmaktayız.
Anayasa’nın 90. Maddesinin son (5.) fıkrasına göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır”. Anayasa da bir iç hukuk metnidir ve Mahkeme’nin bu kararı ile 24. Maddenin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin din kültürü ve ahlak eğitimi derslerini zorunlu kılan hükmü (zımnen) mülga veya batıl duruma gelmiştir. Bu nedenle artık 24. Maddenin dördüncü paragrafının ikinci cümlesinin İdare tarafından uygulanmaması gerekir.
Buna karşılık İdare ısrarla bu Anayasa hükmünü uygulamaktan kaçınmaktadır. O zaman da yapılması gereken Anayasa’nın 24. Maddesinin değiştirilerek, dördüncü fıkrada din dersini zorunlu kılan o cümlenin kaldırılmasıdır. Devlet AİHM kararlarını uygulamak ile yükümlüdür ve bu yükümlülük Anayasa’nın 24. Maddesinin değiştirilmesini gerektirmektedir.
Değerli dostlar zorunlu Din ve Ahlak Bilgisi dersleri ile ilgili durumu özetlemeye çalıştık. Çok net olarak görüldüğü gibi gerek AİHM gerekse AYM kararlarına göre bu dersin zorunlu olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Avrupa Konseyi de bu işlemlerin tamamlanabilmesi için Haziran 2024 ‘ü hedef tarih olarak koymuş bulunmaktadır.
Yeni Kabine’nin açıklanmasından sonra Cumhurbaşkanı ilk önceliklerinden birinin inanç özgürlüğü ile ilgili Anayasa Değişikliği olduğunu birkaç kez beyan etmiştir. Bu açıdan Anayasa değişikliği çalışmaları daha başlamadan, bugünlerde, inanç özgürlüğünü ve bu bağlamda din derslerinin zorunlu olmaması gerektiğini savunanlara düşen görev, bu konuda İdareyi ve TBMM’yi uyarmak, basın, kamuoyu ve siyasi partilerin de katılımları ile hem AİHM, hem AYM kararları bağlamında Anayasa’nın 24. Maddesinin değiştirilmesini sağlamak olmalıdır. Sorun sadece Alevilerin sorunu da değildir, eğitimci sendikaları ve kuruluşları, diğer inanç mensupları da bu uygulamalardan zarar görmektedir, Bunun için bildiriler yayınlayarak, toplantılar düzenleyerek, hem kamuoyu bu konuda bilgilendirilmeli, hem de yetkililer göreve çağrılmalıdır.
İdare’nin ve TBMM’nin (muhalefet partileri de dahil) bu çok zorunlu hale gelmiş değişiklik talebine ne kadar sıcak bakacaklarını bilemeyiz, ancak konunun Meclis’te gündeme getirilip tartışılmasını sağlamak önemli olacaktır. İdare bu yargı hükümlerine uyar ve Anayasa’da bu yönde gereken değişiklik yapılır ise, İdare AİHM kararına uygun hareket etmiş olacaktır ve beklentimiz de budur. Buna karşılık bu taleplerin reddedilmesi veya duymazdan gelinmesi ve Anayasa değişikliğinde 24. Maddenin ilgili cümlesi kaldırılmaması halinde hem AİHM hem de AYM kararlarına uyulmamış olacaktır. Bu tür istenmeyen sonuçlardan kaçınılması amacıyla İdare’nin hukukun gereğini yapacağına inanmaya devam etmemiz, ancak inancımızı sürekli olarak konuyu gündemde tutarak pekiştirmek gerektiği kanısındayız. 12 Eylül Anayasa ‘sının bu önemli sorununu aşabilmek için toplumumuzun bu uygulamadan zarar gören, çocuklarını kendi inançlarına göre yetiştirme hakkı ihlal edilmekte olan tüm kesimleri ile birlikte hareket edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Saygılarımızla
Av. Namık Sofuoğlu – Doğan Bermek
İlave not ve bilgiler:
Not. 1- T.C. Anayasa Madde 24:
- Din ve vicdan hürriyeti
Madde 24 – Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
Not 2- MANSUR YALÇIN ve Diğerleri davası AİHM kararı:
Bu kararda “Türk eğitim sisteminde, Sünni İslam anlayışından farklı bir dini ya da felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocukları için uygun bir seçim imkânı öngörülmediğini ve çok kısıtlı olan muafiyet mekanizmasının öğrenci ebeveynlerine ağır bir yük yükleme ihtimalinin bulunduğunu ve çocuklarının din dersinden muaf tutulması için dini ve felsefi inançlarını açığa çıkarma gerekliliği getirebileceğini tespit etmektedir. Dolayısıyla somut olayda, Sözleşme ’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 2. maddesi ihlal edilmiştir. (Paragraf 77)”; ve “Mahkeme, diğer yandan, özellikle, dini öğretim alanında davalı devlet ’in eğitim sisteminin, anne ve babaların inançlarına saygı duyulmasının sağlanması amacıyla uygun araçlarla halen donatılmaması nedeniyle, somut olayda Sözleşme’nin ihlal edildiği sonucuna vardığını tespit etmektedir. Bu sonuç, kendiliğinden, Sözleşme ’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 2. maddesinin ikinci cümlesi ile güvence altına alınan başvuranların haklarının ihlalinin, Hasan ve Eylem Zengin davasında (§ 84) olduğu gibi, yapısal bir sorundan kaynaklandığını göstermektedir. Sonuç olarak Mahkeme, yukarıda yer alan 76. ve 77. paragraflarda açıklanan ilkelere uygun olarak ve bu imkânlardan yararlanmak için öğrenci velilerinin dini veya felsefi inançlarını açıklamaya zorlamayacak elverişli şartların gecikmeksizin oluşturulması gerekliliği üzerinde ısrar etmektedir. (Paragraf 84)”, hükmüne varmıştır.
Kısaca, Mahkeme okullarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan çıkartılıp ebeveynlerin tercihine tabi seçmeli bir ders durumuna getirilmesi gerektiğine ve zorunlu ders uygulamasının Sözleşme ’ye aykırı olduğuna karar vermiştir. Bu derslerin zorunlu olması Anayasa’nın 24. Maddesinden kaynaklanmaktadır ve AİHM’deki bu yargılama boyunca MEB sıklıkla bu argümana dayanmıştır. Sonuç olarak Mahkeme Anayasa’nın 24. Maddesine dayanılarak bu derslerin zorunlu olarak verilmesini Sözleşme ’ye aykırı bulmuştur.
Not 3- Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı Hüküm Karar no: 2014/15345 Tarih. 7.4.2022 (Tam metin için Resmî Gazete; 28.7.2022 – Sayı 31906)
- HÜKÜM
- 1. Ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan Fidan’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
- Anayasa’nın 24. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve İrfan Fidan’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
- Başvuruculara net 20.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
- Kararın birer örneğinin bilgi için Danıştay ve Millî Eğitim Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
- Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/4/2022 tarihinde karar verildi.