Bu yazımızda AİHM davaları kararlarından EŞİT HAKLAR – DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜKLERİ konusunu inceleyeceğiz.
İlgili Sözleşme:
AİHS- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Yürürlüğe giriş: 3.Eylül.1953
İlgili dava ve davalar:
“İzzettin Doğan ve Arkadaşları”
Dava no: 62649/10
Açılış tarihi: 31. Ağustos.2010
Karar tarihi: 26.Nisan.2016
AİHM tarafından karara bağlanmış çok sayıda DİN ve VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ dava kararları.
Değerli dostlar,
Uzun yıllardır devam etmekte olduğu için kamuoyumuzu çokça meşgul etmiş olan EŞİT HAKLAR- İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ konularının AİHM ve Avrupa Konseyi boyutlarını kısa bir özet ile sunmaya gerek duyduk.
Bir devletin vatandaşları ile özellikle inanca saygı, inancın sürdürülme sorunları, inanma veya inanmama hakkı, ailenin çocuğun farklı eğitimlerden korunmasını isteme hakkı, inanç gruplarının din insanı yetiştirme hakkı gibi konuları içeren ilişkilerini ele alan bu dava ile ilgili AİHM kararının çeşitli boyutlarını kısaca özetlemeye çalıştık.
Ülkemizde de inançlara saygı, çoğulcu ve nefret söylemlerinden arınmış inanç politikalarının hayata geçirilmesine rehber olabilecek nitelikleri de içeren 62649/10 sayılı AİHM kararı, birçok yönü ile hem Türkiye hem de Avrupa Konseyi ülkelerin tümünü bağlayan, örnek bir içtihat kararıdır.
Bu karara uygun düzenlemelerin ülkemizde de gerçekleşmesini uzun süredir bekleyen toplumumuzun daha fazla gecikmeden bir an önce Avrupa Konseyi ‘nin beklentilerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ‘ne uygun koşullara kavuşmasını diliyoruz. Yeni bir Anayasa çalışmaları ile ilgili söylemlerin arttığı bir dönemde yeni Anayasa ‘nın bu koşullara uygun hukuk anlayışı içinde düzenleneceğini umut ve talep ediyoruz.
Saygılarımızla
Av. Namık Sofuoğlu – Doğan Bermek
AİHM kararı- (62649/10) Paragraf 103
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, “demokratik bir toplumun” unsurlarındandır. Bu özgürlük, dini açıdan, inananların kimliklerini ve hayat görüşlerini oluşturan en önemli unsurlardan biri olmakla beraber; ateist, agnostik, şüpheci ve bu konuyla ilgisi bulunmayan bireyler açısından da değerli bir kavramdır. Yüzyıllar boyunca zor kazanılmış bir değer ve demokratik toplumun ayrılmaz bir unsuru olan çoğulculuk da bu özgürlüğe bağlıdır. Din özgürlüğü, dini inançlara sahip olma veya olmama ve bir dinin gereklerini yerine getirme veya getirmeme özgürlüğünü kapsar.
Özellikle MADIMAK Katliamından sonra hızla gelişen ve sayıları artan Alevi kurumları devlet ile Aleviler arasında sorunlara çözüm geliştirebilmek amacı ile 1990 ‘lardan itibaren taleplerini devlet yönetimine iletmeye çalıştılar. Başbakanlığa verilen 22 Haziran 2005 tarihli dilekçede, İdarenin Alevi’lere (bir bütün olarak Alevi, Bektaşi, Nusayri ve Şii’ler) karşı içinde olduğu kamu hizmeti kusurunun düzeltilmesi talep edildi. Bu talebin önce Başbakanlık, sonra Anakara 6. İdare Mahkemesi tarafında reddi ve Yargıtay 10. Dairesinin de kararı onaylaması ile iç hukuk yolları 2.Şubat.2010 ‘da tükenmiş oldu. Bu süreçte çok sayıda görüşmeye ek olarak Haziran 2009 – Ocak 2010 arasında yedi Alevi Çalıştayı da yapılmış ancak herhangi bir somut sonuca veya düzenlemeye ulaşılamamıştı.
İç hukuk yollarının tükenmesi üzerine 31.Ağustos.2010 ‘da CEM VAKFI hukuk komisyonu tarafından AİHM ‘e EŞİT HAKLAR – İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ konularını içeren 62649/10 sayılı İZZETTİN DOĞAN ve Arkadaşları başlıklı dava başvurusu yapıldı. Mahkemenin davanın kabul edilebilir olduğuna karar vermesi ve iddia ve savunmaların tamamlanmasından sonra konunun önemi olması ve sadece başvuran bireyleri değil, çok geniş bir toplumu ilgilendirmesi sebebiyle nihai duruşmanın Mahkeme’de görevli bütün yargıçların huzurunda BÜYÜK DAİRE ‘de yapılmasına karar verildi ve bu duruşma 02 Haziran 2015 tarihinde Strasbourg’da yapıldı. Mahkeme’nin kararı 26 Nisan 2016 ‘da açıklandı. Mahkeme kararında Türkiye’nin mevcut uygulamalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ‘nin 9. Ve 14. Maddelerini ihlal etmekte olduğuna karar verdi.
AİHS- MADDE 9
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü
- Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
- Din veya inancını açıklama özgürlüğü, sadece yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli sınırlamalara tabi tutulabilir.
MADDE 14
Ayrımcılık yasağı
Bu Sözleşme ’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.
AİHM kuralları gereğince dosya kararın uygulanmasını takip etmek ile görevli ve sorumlu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ‘ne gönderildi. Ancak 15 Temmuz nedeni ile ilan edilen OHAL nedeni ile ara verilen denetimler 2018 ‘de OHAL ‘in sona ermesi üzerine tekrar başladı ve 2019 ‘dan bu yana denetimler devam etmekte ve Türkiye ‘nin insan hakları ile ilgili kararları uygulamaları denetlenmektedir.
Hatırlanacağı üzere ve bu yazı dizimizin ilkinde de özetlediğimiz gibi Cem evleri elektrik parası başlıklı dava ile ilgili denetimler sürecinde Kültür Bakanlığı ‘na bağlı bir “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” ile bu davaya da konu olan bazı konularda bir adım atmış oldu. Ancak karara esas olan sorunlar çok daha geniş bir yelpazede yer almaktadır. Bu sorunların sadece bir kısmını mahkemenin kararlarından aldığımız aşağıda satırbaşları ile özetlemeye çalıştık:
- Alevilik inancı ile bağlantılı uygulamaların dini mahiyetinin, ruhani liderlerinin (dedeler) ve ibadethanelerinin (cem evleri) statülerinin tanınması, Alevi topluluğu tarafından Aleviliğin bir dini inanç olarak varlığını sürdürmesi ve gelişimi bakımından elzemdir. Mahkeme, Alevilik inancının dini mahiyetinin inkâr edilmesi anlamına gelen taleplerin din özgürlüğü haklarına yönelik bir müdahale teşkil ettiği kanaatindedir
- Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü “demokratik bir toplumun” unsurlarından birisidir. Bu özgürlük, dini açıdan, inananların kimliklerini ve hayat görüşlerini oluşturan en önemli unsurlardan biri olmakla beraber; ateist, agnostik, şüpheci ve konuyla ilgisi bulunmayan bireyler açısından da değerlidir. Yüzyıllar boyunca zor kazanılmış ve demokratik toplumun ayrılmaz bir unsuru olan çoğulculuk da bu özgürlüğe bağlıdır. Din özgürlüğü, dini inançlara sahip olma veya olmama ve bir dinin gereklerini yerine getirme veya getirmeme özgürlüğünü kapsar.
- Bir dini topluluğu kendi iradesi dışında bir liderlik altına girmeye zorlamak amacıyla yapılan bir Devlet eylemi de din özgürlüğüne bir müdahale teşkil edecektir.
- Alevilik inancının çerçevelendirilmesi ve tanımının tamamen ve münhasıran Alevileri ilgilendiren bir mesele olduğu belirtilmiştir.
- Mahkeme, Devlet makamlarının Alevi topluluğuna, dini uygulamalarına ve mabetlerine yönelik tutumunun Devletin tarafsızlık göreviyle ve dini toplulukların özerk olarak var olma hakkıyla bağdaşmadığını düşünmektedir.
- Mahkeme, davalı Devletin eğitim sisteminin, söz konusu ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesini sağlamak için uygun donanıma sahip olmadığına hükmetmiştir. Ayrıca, Alevilik inancı gibi dini azınlıkları düzenleyen açık bir yasal çerçevenin bulunmayışı, çok sayıda ek hukuki, örgütsel ve mali sorunlara sebebiyet vermektedir. İlk olarak, ibadethane inşa edebilme kabiliyeti merkezî veya yerel makamların iyi niyetine tabidir. İkinci olarak, söz konusu topluluklar resmi olarak üyelerden veya Devlet sübvansiyonlarından bağış kabul edememektedir. Üçüncü olarak, bu toplulukların tüzel kişiliğe sahip olmamasından ötürü kendi başına mahkemelere erişim hakkı bulunmayıp, sadece vakıflar, dernekler veya takipçi grupları aracılığıyla mahkemeye erişim hakkı bulunmaktadır. Ayrıca, bir vakıf veya dernek olarak faaliyet göstermeye çalışan dini topluluklar çok sayıda hukuki engelle karşı karşıya kalmaktadır. Özetle Mahkeme, Alevi topluluğuna inancını yaşama konusunda makamlar tarafından tanınan özgürlüğün, söz konusu topluluğun 9. madde kapsamındaki haklarını tamamen kullanmasına imkân verdiğine ikna olmamıştır.
- Başvuranlar Hükümetin çok sayıda alanda ayrımcı bir politika izlediğini ileri sürmüşlerdir. Örneğin, Türk Radyo ve Televizyon Üst Kurulu televizyon kanallarından bir tanesini Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis etmiştir. Benzer şekilde, Diyanet İşleri Başkanlığı, kendisi için ayrılan bütçeye ek olarak, özellikle kendi denetimi altındaki Diyanet İşleri Vakfından da önemli miktarda para almıştır. Bu arada Aleviler, kamu hizmetlerinden yararlanan kişiler olmalarına ve vergilerini ödemelerine rağmen, inançlarıyla ilgili tüm giderlerini kendileri karşılamak zorundadırlar. Ayrıca, tamamen Sünni İslam imamlarının eğitimine adanmış çok sayıda imam hatip lisesi kurulmasına rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı Alevi dini liderlerinin eğitimi için tek bir kuruş harcamadığı gibi, bu amaca yönelik tek bir okul açmamıştır.
- Alevilik inancına mensup vatandaşların tabi tutulduğu muamele farklılığı, herhangi bir nesnel ve makul gerekçelendirmeden yoksundur.
- Aleviliğin Türk toplumu ve tarihi içerisinde derin kökleri olan dini bir inanç olmasına ve ayırt edici niteliklerinin bulunmasına rağmen, bu inanç, dini bir mezhep olarak herhangi bir hukuki korumadan faydalanmamaktadır: cem evleri ibadethane olarak kabul edilmemekte, Alevilik inancının dini liderlerinin hukuki bir statüsü bulunmamakta ve bu inanca mensup kişiler sağlanan dini kamu hizmetlerinden hiçbir şekilde yararlanamamaktadırlar
- Mahkeme somut davada, ulusal mahkemeler tarafından meşru amaç olarak ileri sürülen Devletin laik niteliğinin korunmasının, Alevilik inancının dini nitelikten yoksun bırakılmasını ve bu inancın neredeyse tüm dini kamu hizmetlerinin dışında bırakılmasını gerektirme sebebini anlamış değildir.
- SONUÇ OLARAK, BAŞVURANLARIN, ALEVİ KİŞİLER OLARAK, MARUZ KALDIKLARI FARKLI MUAMELENİN TARAFSIZ VE MAKUL BİR GEREKÇESİ BULUNMAMAKTADIR. BU NEDENLE, SÖZLEŞME’NİN 9. MADDESİ İLE 14. MADDENİN İHLALİ SÖZ KONUSUDUR.
Değerli okurumuz;
Yukarıda da görüldüğü gibi 2016 yılında verilmiş kararlar olduğu halde günümüzde de hala güncel ihtiyaç halinde olan birçok soruna AİHM bu kararında değinmiş.
Daha sonra 2021 yılında Türkiye “İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI” açıkladı ve Avrupa Konseyi ‘ne bu plan ile birçok sorunun çözüleceğini bildirildi ise de aradan geçen iki yılda bu alanda kayda değer bir ilerleme görülmedi, ayrıca da yukarıdaki konulardan adeta hiçbirisi o eylem planında yoktu. Ancak 2022 yılı sonuna doğru Kültür Bakanlığı’na bağlı görev yapacak bir “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” kuruldu ve TBMM ‘de 7421 sayılı torba yasaya altı madde ilave edilerek Cem evleri ile ilgili bazı düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerin önümüzdeki aylarda yaşama geçmesini beklemekteyiz
Öte yandan CHP Cumhurbaşkanlığı ‘nın 112. Sayılı “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” kuruluş kararnamesinin Anayasa ‘ya aykırılığı nedeni ile iptali için 23.Aralık.2022 ve 7421 sayılı kanunun Anayasa ‘ya aykırılığı nedeni ile iptali ve yürütmenin durdurulması için 18.Ocak.2023 ‘te Anayasa Mahkemesi ‘ne başvurmuş bulunmakta.
Ancak içinde bulunduğumuz koşullarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve 7421 sayılı yasada yer almayan birçok EŞİT HAK olduğunu ve DİN ve VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ ile ilgili bu hakların ancak 62649/10 sayılı AİHM kararına uygun yasal düzenlemeler ile hayata geçebileceğini bilgilerinize sunarız. 13.Temmuz.2023
Saygılarımızla
Doğan Bermek – Av. Namık Sofuoğlu