ALEVİ TOPLUMUNUN SİYASALLAŞMA SÜREÇLERİ ve MADIMAK


2020 MADIMAK SÖYLEŞİLERİ

Alevi katliamlarında yitirdiğimiz canlarımızı rahmet ve saygı ile anıyoruz.

Ülkemizin seçkin aydınları ile Alevi katliamları zincirinde MADIMAK ve çağdaş Alevi yapılanması konularında söyleştik. Katkıda bulunan değerli dostlara şükranlarımızla.

Öncesi ve sonrası ile MADIMAK söyleşilerimizde "ALEVİ TOPLUMUNUN SİYASALLAŞMA SÜREÇLERİ ve MADIMAK" konusunu değerli gazeteci ve yazar KELİME ATA'dan dinliyoruz.

https://www.youtube.com/watch?v=NA7sPTfvEd8

Söyleşi metnine aşağıdan erişebilirsiniz.

ALEVİ TOPLUMUNUN SİYASALLAŞMA SÜREÇLERİ VE MADIMAK
29 Haziran 2020

Kelime Ata
Doğan Bermek: Değerli dostlar Madımak olayının, Madımak katliamının 27. senesinde oldukça özel bir söyleşi yapıyoruz Sayın Kelime Ata'yla.  Kelime Ata'nın benim açımdan en ön önemli çalışması Aleviliğin politizasyonu konusundaki girişimleri, yani Türkiye Birlik Partisi tarihini incelemiş olması… Bugüne kadar başka inceleyen oldu mu olmadı mı bilmiyorum Kelime Hanım. 
Kelime Ata: Türkiye Birlik Partisi’yle ilgili ilk araştırmayı yapan benim ama bu çalışmadan sonra çok sayıda akademik çalışma gerçekleştirildi.
Doğan Bermek: Aleviliğin politizasyonunun çok önemli bir sorun olduğunu hep düşünmüştüm. Buna ilk defa el atanın Kelime Hanım olması ben de çok saygı uyandırmıştı o zaman.  Maalesef kitabı Alevi dünyasında fazla karşılık bulmadı ama bu çalışmanın çok önemli olduğunu, o döneme dönüp bakmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Şimdi bugün yakın geçmişimizi kısaca gözden geçirmeye çalışacağız. Madımak’ın 27. yılının ağır baskısı altında yapacağız bu işi. Kelime Hanım kendinizi isterseniz anlatın biraz. 

Kelime Ata: 1965 yılında Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Nallı köyünde doğmuş olmakla birlikte Sivas'ta büyüdüm, Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nu bitirdikten sonra gazetecilik yaşamına 1988 yılında Hürriyet gazetesinde başladım. Birçok gazetede muhabirlik yaptım. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde ve Alevi Bektaşi Federasyonu’nda aralıklı olarak yöneticilik yaptım. Şu anda emekliyim. Alevilik konusunda ama daha çok Aleviler ve siyaset bağlamında çalışmalar yürütüyorum.
Doğan Bermek: Alevilerin en önemli zaaflarından birisi siyaset… Bir de bana kalırsa pek de doğru bir siyaset algımız da yok. Bu nedenle sizin gibi insanların çalışmalarının değeri çok yüksek benim gözümde.
Kelime Ata: Çok teşekkür ediyorum.
Doğan Bermek: Kelime Hanım, siz Madımak‘ta yani 1993 senesinde Pir Sultan Derneği’nin yönetiminde miydiniz?
Kelime Ata:  Hayır, değildim. Ben 2000'li yılların başında, Aleviliğe dair tartışmaların derinleştiği biraz da şekillenmeye başladığı bir dönüşümü geçirdiği yıllarda yöneticilik yaptım.
Doğan Bermek: Şöyle sorayım: Alevilerin politize olma süreci yani sizin incelediğiniz Türkiye Birlik Partisi dönemi ve ardından yaşanan Madımak arasında herhangi bir bağ gördünüz mü? 
Kelime Ata: Şöyle bir bağ var bence. Alevilerin geçirdiği sürecin değişmezleri var; sürekli olarak iktidar dışında tutulmaya çalışılması, ekonomik, siyasal veya kültürel açıdan kenarda bırakılmak istenilmesi, dinsel açıdan hakim dini anlayışın dışına itilerek ötekileştirilmesi, yok sayılması ve imha… Öyle ki, Batıni özelliklerini dikkate alarak söylediğimizde bu dışlamanın tarihi Selçuklulara hatta Ehlibeyt tartışmaları odağında İslamın doğuş sürecine kadar götürülebilir. Ama Alevilere yönelik sistematik dışlamanın yoğunlaşmasının Osmanlı İmparatorluğu, özellikle de 16. Yüzyılda Osmanlı-Safevi gerginliğine bağlı olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. 
Doğan Bermek: 170 sene, son 180 sene 1826 sonrası bunun zirve yaptığı dönem. Yani İkinci Mahmut dönemi…
Kelime Ata: 16. yüzyıl bence daha keskin bir dönemeç ve Alevi zihninin, Alevi düşüncesinin, inancının şekillenmesi anlamında da 16. yüzyılın çok belirgin bir dönem olduğuna inanıyorum.
Doğan Bermek: 12 Eylül'den sonra Aleviler üzerindeki baskı bir çeşit ray değiştirdi. Anayasaya zorunlu din dersi konuldu, Alevi köylerine zorla cami yapmak gibi politikalar geliştirildi. Silahlar susmuştu. 1993'te Madımak Oteli’nde gerçekleştirilen saldırı fikrini neler canlandırmış olabilir? 
Kelime Ata: 1993 yılını anlayabilmek için bence 60 öncesine, 80 öncesine gitmek gerekir. Öncelikle bu noktada tespit etmemiz gereken bazı tarihler var. Mesela 1966 Ortaca olayları… Genellikle dillendirilmeyen pek bilinmeyen 1967'deki Elbistan olayları... Bildiğiniz gibi Aleviler devletin otoritesinden olabildiği kadar uzak kalmaya çalışmış, kendi dini-toplum düzenini kurmuş kırsal bir toplumdu ve bu kapalılıkla kendini korumuştu. Bu düzen 1950'lerle birlikte tamamıyla bozuluyor. Burada şöyle bir şey ifade edeyim: Kişisel olarak ben çok dinledim, sizler de duymuşsunuzdur. Aleviler, eskiden köylerden ilçe veya il merkezine bireysel olarak gelmeye çekinirlermiş. Genellikle toplu halde yolculuk yaparlarmış. Aslında Alevilerin 1993 kıyımı da 1980 öncesinde uğradığı katliamlar da, partileşme arayışları, modern örgütlenme deneyimleri de işte bu gelişle başlıyor. Yani 50-60 yıllık zaman dilimindeki travmatik olayların başlangıcı da 50'li yıllar. 50'li yılların özelliği,
soğuk savaş iklimi içerisinde, iki kutuplu dünya düzeninde komünizme karşı bariyer oluşturma stratejilerinin de geliştirildiği yıllar olmasıdır… Aleviler şehre geldikleri zaman, geleneksel ilişkileri ve düzenleri çözülmeye başlıyor. Dede-talip ilişkileri, musahiplik, cem şehir ilişkileri içerisinde işlevini büyük ölçüde yitiriyor. Aynı zamanda ideolojik mücadelelerin keskinleştiği bir döneme tekabül ediyor bu yıllar. Modern ideolojilerle karşılaşma, aynı zamanda Alevilerin modernite düşüncesiyle hemhal olmaya başlaması, onları elbette ki değişik arayışlara itecekti. Örneğin ilk Alevi derneklerinin kurulması 60'lı yıllarda olur. Ehlibeyt Gazetesi ve Cem dergisi, Alevilerin ilk süreli yayınları olarak yine 60’lı yıllarda okurlarıyla buluşur. Birlik Partisi, 1966’da kurulur. Sözkonusu süreci, şehre gelip eğitim almış, belli ölçüde toplumda yer tutmuş, ekonomik anlamda kendini biraz toparlamış bir topluluğun statü talebi olarak görmek lazım. Siyaset yapmak, siyasal katılım mekanizmaları içerisinde yeralmak istiyorlar. Ancak, CHP’deki bariyer daha yüksek olmakla birlikte Adalet Partisi'nde de diğer partilerde de siyasi kariyer yapma imkanları sınırlı. Adalet Partisi, kurulduğu ilk yıllarda yerel teşkilatlarda sayıları çok sınırlı da olsa Alevi isimlere yer verirken, 60’lı yılların sonuna doğru, muhafazakar kesime açıldıkça Alevi tasfiyesine yöneliyor. CHP’de de kapılar, siyaset yapmak isteyen Alevilere daha çok kapalı. Ama Maraş’ta, Ortaca’da Sünni kesimin dönüp yüzüne bakmadığı bataklıkları verimli arazilere dönüştürüp kısmen zenginleşen, eğitim imkanlarını iyi değerlendiren Aleviler, 15-20 yıllık gibi çok kısa bir süre içerisinde toplumsal statülerini yükseltiyorlar ve Birlik Partisi’ni kurarak veya ona destek vererek siyaset yapma arzularını gösteriyorlar. Birlik Partisi, bir Alevi partisi değildir ama Alevilerin partisidir. Siyaset bir güce talip olmak demektir. Dolayısıyla siyasetin köşe başlarını tutmuş, değişik partilerde bulunmuş insanlar kendilerine siyasi bir rakip görmek istememişlerdir kuşkusuz. Soğuk Savaş ikliminde İslamcı düşüncenin de toplumsal örgütlenmesini genişlettiği bir dönemde  Alevilerin siyasi bir güç olmaya çalışmaları bir tehdit olarak algılanmıştır. Alevilerin kamusal alanda görünürlülüklerinin artması, yani siyaseten bir rakip haline gelmeleri, ekonomik açıdan bir güç oluşturmaya başlamaları, bir kimlik olarak isimleri konulmasa bile cisimleriyle meşrulaşmaları, ayrıca Alevi gençlerin sosyalist mücadele içerisinde özellikle 1970’li yıllarda ağırlık oluşturmaları, Alevi katliamlarının da yaşanmasına sebep oldu.  Yaşandığı dönemde, Sivas 1978, Maraş, Malatya, Çorum kıyımları bir faşist katliam olarak ele alındı; ancak 12 Eylül’den sonra özellikle Alevi gençler, bu katliamlarda taşıyıcısı oldukları Alevi kimliğinin de hedef alındığını düşünmeye başladılar. Çünkü, cezaevlerinde, karakollarda sadece komünistlikleri değil Alevilikleri de karşılarına çıkmıştı. Bu gençlerin büyük bir kısmı, 1980 sonrasında sol ideolojinin yenilgiye uğraması ve küreselleşmenin de etkisiyle kimlik siyasetlerinin geçerlilik kazanmasının etkisiyle Alevi örgütlenmesinin lokomotif isimleri haline geldiler. Bugün Alevi hareketinin ana gövdesi kabul edilebilecek dernek ve vakıflarda sürükleyici isimlerin bu politik aktörler olduğu rahatlıkla görülebilir. 1980 sonrasının siyasi okumasını yaparken, Türk-İslam sentezci politikaları hatırlatmazsak olmaz. Darbe ile solu fiziki olarak baskı altına alan 12 Eylül yönetiminin solu ideolojik yönden de  bertaraf etmek amacıyla dini, kullanışlı bir manivela olarak kullanmasıyla hem İslami finans kurumlarının teşvik edildiği aynı zamanda dinsel örgütlenmelerin de önünün açıldığı, radikal İslamcı yapılanmaların hızla örgütlendiği biliniyor. Aslında 80'li 90'lı yıllarda siyasal İslam dünyada da genel olarak bir ilerleme kaydediyor, radikal İslamcı gruplar hızla örgütleniyorlar. Fas ve Tunus'tan, Afganistan'a Pakistan’a kadar oldukça geniş bir coğrafyada İslami hareketler büyüyor ve tabanını genişletiyor. Dolayısıyla 1993 yılının Türkiye’sinde bildiğimiz geleneksel sağ-sol kutuplaşması kalkmış, yerini kimlik eksenli örgütlenme ve mücadele anlayışları almıştır. İslamcı gelişme, aynı zamanda Türkiye’nin en sıcak gündemlerinden birini oluşturan Kürt sorunu ve yeni yeni örgütlenmeye başlayan Aleviler, dönemin ana mücadele eksenlerini oluştururlar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu esaslarının tartışıldığı, deforme olduğu yıllardır bu dönem. Şimdi 1993'te Sivas’ta olan şey aslında İslamcıların Kemalizm'le hesaplaşma sürecinde, Kemalizmin doğal tabanı olarak görülen Alevilerin bir anlamda sindirilmesidir. Burada Kemalizm üzerinden Alevilerle, Aleviler üzerinden Kemalizmle olan bir hesaplaşma sözkonusudur. Zaten, Aleviler, çoğu kez farklı güç odakları arasındaki çatışmalarda kurban edilecek bir topluluk olarak görülüyor. Bu acı bir şey. Zira, her acı olayda sürekli parçalanıyor, demografisi değişiyor, güç kaybediyor, zayıf kalıyor.
Doğan Bermek: 1993'te Aleviler politik olarak daha da zayıflar, yavaş yavaş kendilerini toparlamaya çalışıyorlar. Bu kadar sert bir darbenin vurulması ihtiyacı neden hissedilmiş olabilir? Başbağlar ile Madımak ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz onu merak ediyorum? Aleviler parti kurduklarında, politize olmaya çalıştıkları zamanlarda bu kadar sert bir tepki yok. Ama Aleviler kendi kültürel kimliklerine sahip çıkmaya başladıkları zaman çok sert bir tepki geliyor. 
Kelime Ata: Burada dini motivasyon çok belirleyici tabi. Çünkü her ne kadar ulus olmaya çalışılsa da reflekslerimizde ümmet anlayışı daha belirgin bir role sahip. Cumhuriyet ilan edildiğinde bile ümmet düşüncesi canlılığını koruyor ve Aleviler bu ümmetin dışında bir topluluk olarak görülmeye devam ediyor. Gayrimüslimlerin bir hukuku var ancak Alevilerin hiçbir statüsü yok.
Doğan Bermek: Yani siyasi mücadele içinde iken rahatsız etmiyor da inanç kimliğiyle ortaya çıktığı zaman çok daha sert tepki alıyor gibi…
Kelime Ata: Çünkü İslam'da, Sünni gelenekte temel bir düşünce var, kendisi gibi inanmayanı din dışı kabul ediyor. Rafızi diyor, mürted diyor, mülhid diyor, kafir diyor… Yani tekfircilik anlayışı hakim…
Doğan Bermek: Bu sertliği ortaya çıkaran faktörlerden önemli birisini böylece konuşmuş olduk. 
Kelime Ata: Şunu özellikle belirtmek gerekir. Alevilerin siyaseten güç olmasından kasıt iktidara aday olmak değildir; zaten çok zayıflar…

Doğan Bermek: Bir ara birkaç tane bakanlık aldılar.
Kelime Ata: Benim tespitlerime göre ilk Alevi bakan Mahmut Vural, 1960'larda Sivas’tan milletvekili seçiliyor ve Ulaştırma Bakanlığı yapıyor. Aslında nüfuslarına göre değerlendirildiğinde Alevilerin sayısal olarak siyasetteki görünürlülükleri zaten çok düşüktür. Ancak yerleşik anlayışlar-çevrelerin, tekil örnekleri bile bir kalkışma, bir mezhebin harekete geçmesi, ayaklanması, İslam içerisinde nifak, toplumun birlik ve beraberliğine yönelik bir tehdit olarak görüp böyle takdim ettiği malumdur. Bu  takdim, alt kademelere doğru indikçe nefreti de yoğunlaştırıyor.
Doğan Bermek: Başbağlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kelime Ata: Şimdi Başbağlar‘la yani Madımak Katliamının karşılaştırması yapılıyor.
Doğan Bermek: Karşılaştıracak bir şey olduğunu zannetmiyorum. Bence ikisi aynı karanlık odağın işi gibi geliyor, siz ne düşünüyorsunuz?
Kelime Ata: Öncelikle olayın gerçekleşme şekline göre bakıldığında bir farklılık sözkonusu.
Madımak, devletin güvenlik güçlerinin, valisinin, polisinin göz mesafesinde, hükümet meydanında gerçekleşmiş bir katliamdır. Şehir meydanında 8 saat boyunca müdahale edilmemiş bir katliam bu. Dönemin tugay komutanının Madımak Oteli’nde kıstırılmış insanları kurtarmak yerine yağma olur düşüncesiyle kuyumcuları, ticari alanları korumaya aldığı bir katliam bu. İslamcı örgütlenmenin, Cumhuriyet ile özdeşleşmiş bir şehirde yani sembolik değeri yüksek bir şehirde laikliğe, Cumhuriyet’e karşı bir kalkışmasıdır. Cumhuriyet’in kurulduğu yerde yıkılması olayı bu… 2 Temmuz’dan önce katliam çağrılarının yapıldığı bildirilerin dağıtıldığı, şeriat sloganlarının atıldığı göz göre göre gelen bir katliam. Başbağlar ise bir dağ köyünde silahlı mücadele veren bir örgütün gerçekleştirdiği kıyım. Başbağlar’ın da karanlık yönü çok fazla. Örgüt, bu terör eylemini üstleniyor ama yargı süreçleri tam aydınlığa kavuşmuş değil. Öldürülenlerin otopsi işlemleri yapılmamış, bazı anlatımlardan anladığımız kadarıyla yüzleştirmeler olmamış ve yargı süreçlerinin de gösterdiği gibi olay tam aydınlatılamamış durumda. Bir Alevi-Sünni çatışmasının arzulandığı çok açık. Nitekim Başbuğlar’dan sonra bazı Sünni köylere silah dağıtılması olayı söz konusu. Açık, net bir kışkırtma var.
Doğan Bermek: İki olay arasındaki bağları yakalamaya çalışıyorum. Çünkü bence iki katliamda da kaybedenler mazlum insanlar. Bir katil var. Bu katil bir dönmüş Alevilere vurmuş, bir dönmüş Sünnilere vurmuş. Sonra beklemiş ki Alevilerle Sünniler birbirine girsin.
Şimdi Alevi dünyasında Madımak Katliamının sonuçlarını konuşalım isterseniz. 2 Temmuz’dan sonra Alevi örgütlenmesi, kurumlaşması arttı, Aleviler daha çok görünür oldular. Siz, Madımak’ın etkileri konusunda neler söylersiniz?
Kelime Ata: Şimdi kısaca şöyle ifade edeyim: Madımak hem Alevilerin hem de Aleviliğin tarihinde milat olarak kabul edilebilir. 1980 sonrasında bazı Alevileri örgütlenmeleri gerçekleşmişti ama bu 1993 yılına kadar fazla serpilme imkanı bulamadı. Alevi dernek ve vakıflarının sayısı çok sınırlı kaldı. Ancak Madımak’tan sonra hakikaten belki bu katliamı planlayanların maksatlarını aşan şekilde Aleviler kendi kimliklerinin farkına vardılar ve hızla örgütlendiler. 1980 öncesinde Alevi katliamları ideolojik çerçevede ele alınırken, 1980 darbesinden sonra Maraş’ın Çorum’un Alevi katliamı olduğuna dair yeni değerlendirmeler, 2 Temmuz’la birlikte yoğunlaştı ve bir kanaat haline geldi. O tarihe kadar kurulmuş olan Alevi dernekleri hızla şube sayısını artırıp, Türkiye’nin hemen her yerinde faaliyet göstermeye başlarken yatay örgütlenmeler de farklı isimler altında sayısız Alevi dernek ve vakıf kurulmasıyla gerçekleşti. Ama Madımak katliamının bence en önemli etkisi, modern Aleviliğin kurucu olayı olmasıdır. Alevilik, bildiğiniz üzere geleneksel formunda lamekandır. Cem ibadeti için belirli bir mekana ihtiyaç duyulmaz. 2 Temmuz’la birlikte lamekân olan bir inanç, kuşkusuz ki şehirleşmiş olmanın da etkisiyle mekanla ilişki kurdu. Bunun yansıma biçimi de cemevlerinin kurulması oldu. Örneğin, Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin ilk cemevinin temeli 2 Temmuz’dan hemen sonra atıldı, bugünkü Alibeyköy cemevinin yapımına bu süreçte başlandı ve hem Pir Sultan Abdal Kültür Derneği hem de diğer dernekler cemevi inşaatlarının devamını getirdi. Adeta yepyeni güçlü, sarsıcı bir dalga zaman içerisinde her yeri etkisi altına aldı. Bu noktada başka bir değişim de yaşandı. Cemevleri önce bir ibadethane olarak tanımlanmadı; bu mekanların daha çok kültür merkezi olduğu ifade edildi. 2000'li yıllarda Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde yöneticilik yaptığım için o dönemin birebir canlı tanığıyım. Bu, inançla aralarına mesafe koymuş, sosyalist hareketlerden gelen insanların hem sosyalist geçmişlerini hem de Aleviliklerini uzlaştırma formülüydü biraz da… Alevilik bir kültür, cemevi de kültür merkezi şeklinde bir söylem vardı. Ancak zamanla, sosyalist kuşak da Aleviliği inanç olarak tanımlamaya başladı. Örneğin, Ahmet Taner Kışlalı salonunda bir cem ibadetinin nasıl yapıldığına dair örnek oluşturmak amacıyla 2000 veya 2001 yılı olsa gerek etkinlik gerçekleştirildiğinde çok yadırganmış ve tartışmalara yol açmıştı.  Pir Sultan Abdal Derneği, gericileşiyor mu soruları sorulmuştu. Fakat bu yeni bir gelişmenin, toplumda hissedilen bir ihtiyacın üst yönetime yansımasıydı. Aleviler, cenazelerini camiden kaldırmak istemiyorlardı; cem yapmak istiyorlardı; ayrıca şehirde var olduklarını göstermenin, toplumdaki etki alanını genişleten siyasal islama karşı asimilasyon korkusunu yaşarken kendini korumanın da bir ifade yoluydu cemevi ve cemevini bir ibadethane olarak tanımlamak… Yani “Cemevleri ibadethanemizdir” talebi o yılların ürünüdür. Yeni duygular, yeni bir bilinç, yeni bir anlayış, hissediş ortaya çıkmıştı çünkü… Tepkisel bir hareket, artık hak talep ediyordu. Bugün, sadece belli Alevi şehirlerinde köylerinde değil; farklı yerlerde, mesela sahil kentlerinde hem Alevi kurumları var hem de cemevleri bir ibadet hane işlevine sahipler ve cemevinin de yasal statüye kavuşması yolunda mücadele veriyorlar.
Doğan Bermek: Yani eşit haklara, vatandaşlık haklarına sahip çıkma. 
Kelime Ata: Evet. Artık “Cemevi ibadethanemizdir” diye talep ortaya çıkmış durumda ve bu 2000'li yılların gerçekliğidir. Öncesinde böyle bir gerçeklik yoktur.
Madımak katliamının siyasal sonucu da şu oldu. Nasıl ki, 1960’lardaki ilk örgütlenmeler Türkiye Birlik Partisi’nin kuruluşuna yol açmışsa, 2 Temmuz’dan sonra da Barış Partisi siyaset sahnesine çıktı. Sosyalist hareketler zaten çökmüştü; Aleviler merkez partilerin kendilerini yeterince temsil etmediklerini düşünüyorlardı.  Böylece, bir kez daha kendi içlerine kapanarak yeni bir siyasal örgütlenme talebini ortaya çıkardılar. Bence 2 Temmuz, Alevi demografisini de çok keskin şekilde hareketlendirdi. Sivas, büyük bir Alevi göçüne sahne olurken, diğer Anadolu şehirlerinde yaşayan Aleviler de metropollere ve kıyı şehirlerine çekildiler. Alevi coğrafyaları olarak kabul ettiğimiz illerde, bugün artık Alevi nüfus yüzde 10’lar mertebesinde…
Doğan Bermek: İzmir'de hiç Alevi yokken işte Ege sahillerinde çok yüksek miktarda Alevi birikti şimdi. Yani Alevi nüfus oradan hareket etti ama başka yerlere yerleşti. Enteresan bir demografik hareket yaşadı Türkiye.
Kelime Ata: Tabi demografik hareketliliğin şöyle bir sıkıntısı var: Bir defa sizin yerleşik toplum olmanızı engelliyor, zayıf bırakıyor.
Doğan Bermek: Gelenekleri kaybediyorsunuz. Sosyal bağları kaybediyorsunuz. İletişimi kaybediyorsunuz. Dedenden kopuyorsun, talibinden kopuyorsun hatta musahibinden kopuyorsun.
Kelime Ata: Başka bir şey sonuç daha var. Madımak Katliamıyla birlikte Alevilikteki bağımsızlaşma, Aleviliği bağımsızlaştırma düşüncesi çok güçlendi. Yani kendisine yönelik bir katliamı gerçekleştiren dine mensup insanlarla aynı pozisyonda olmak Alevilere ağır geldi. Bu Alevilikle ilgili İslam içi İslam dışı tartışmalarını çok yoğunlaştıran, tetikleyen bir olay oldu diye düşünüyorum.
Doğan Bermek: Kelime Hanım bence çok değerli bir sohbet gerçekleştirdik. Düşüncelerimizi paylaştık; bu tür sohbetler, analizler çok değerli. Bu konuşmalara devam etmemiz gerektiğini de düşünüyorum. Belki de ilk defa Alevi dünyasında Madımak'a bu açılardan bakan bir program yaptık sizinle. Çok memnunum. Hepimiz birbirimizden çok şey öğreniyoruz. Bu konuda çok çalışma yapılması gerektiği kanaatindeyim Alevi dünyasında. 2 Temmuz'u, 1 Temmuz'da hatırlayıp 3 Temmuz'da unutmamız ya da Madımak'ı bir hafta önceden hatırlayıp bir hafta sonra unutmamak için kolektif hafızanın yıpranmaması lazım, unutmanın engellenmesi bizi de daha doğru zeminlere oturtur diye düşünüyorum.Bu çalışmaların devam etmesi umuduyla size çok teşekkür ediyorum. Madımak'ta canlarını kaybeden insanlarımızın devirlerinin daim olmasını tekrar diliyorum. Desteğiniz için çok teşekkür ediyorum. Bana göre çok faydalı bir söyleşide bulunduk. Siz buyurun, kapatalım

Kelime Ata: Türkiye’yi anlamak, Alevileri, Alevi dünyasını anlamak bakımından aslında çok derin tartışmalara ihtiyacımız var. Biraz şablonlardan, sloganlardan sıyrılıp daha derinlikli çalışmalar yürütülmesinde büyük faydalar var tabi ki… Türkiye’de yaşıyoruz ve kendimizi de bu ülkeye ait görüyoruz. Ama bu aidiyetin eşit yurttaşlıkla da perçinlenmesi lazım. Bugün de Alevilere yönelik çok büyük tasfiye hareketleri var. Aleviler de bu ülkede yurttaşlık hukuku çerçevesinde huzur içinde yaşamak istiyor; milyonlarca insan var¸bu insanlar en temel haklarını kullanmaktan yoksunlar. Ben de bu söyleşinin, bu söyleşiyi dinleyecek olan insanlara faydalı olmasını temenni ediyorum.
Doğan Bermek: Çok çok teşekkürler.