Değerli dostlar,
Maraş katliamının 42. yılında Aleviler bu büyük acılarını hatırlamanın ötesinde, bir anlamda unutulmuş olmanın da ezikliğini yaşadılar. CHP Genel Başkanının tam da bu günlerde Sn. Seval Türkeş’i ziyaret etmesi bir anlamda acılara acı kattı. Pir Sultan’ın yüzyıllar önce dile getirdiği bir gerçeği bir daha hatırladık.
“Şu ellerin taşı hiç bana değmez,
İlla dostun gülü yâreler beni.”
Alevi kurumları kırgınlıklarını ve üzüntülerini değişik biçimlerde dile de getirdiler, getirmeye de devam edecekler. CHP de Alevilerin gönlünü almak için bazı adımlar atacaktır. Yani siyaset kendi içinde hatalarını tamir etmeye çalışacaktır kanısındayım.
Ancak paylaşmak istediğim sorunun bir başka yanı;
MARAŞ olayları 12 Eylül darbesinin köşe taşı, Cumhuriyet ile kurulmuş, 27 Mayıs ile pekiştirilmeye çalışılmış olan devletin yapısının tam anlamı ile tarumar edildiği, hükümet olmak ile iktidar olmak arasındaki farkın bir balyoz gibi toplumun tepesine indiği bir olaydır. Bu olayın siyasî boyutları kadar insanî boyutları da vardır ve akıl dışı gaddarlıklarla dolu insanî boyutların faturasını Aleviler, siyasî boyutların faturasını da Cumhuriyet ödemiştir.
Geldiğimiz noktada o günkü Cumhuriyet adeta ortadan kalkmış, başka ve çok farklı bir yapıya dönüştürülmüştür. Alevilik ise insani değerlerinin yüksekliği ve toplumsal direnci ile ayakta kalmaya devam etmektedir.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım gibi toplumun Alevi olmayan kesimi Cumhuriyet’i yitirmek gibi bir sorun yaşamış ama maalesef bunu zamanında fark edememiş, öte yandan da sanki 12 Eylül ve Maraş arasında bir bağ hiç olmamış gibi MARAŞ bir hukukî dava konusu, 12 Eylül ise kötü izler bırakarak atlatılmış bir siyasî darbe gibi algılanmıştır.
Bu tümü ile yanlış algıların yaratılmasında hangi güçlerin etkileri olduğunu sosyologlar, toplum bilimciler günü gelince irdelerler.
Benim bugün yani 42 yıl sonra Alevilerin yaşadığı bu yeni mağduriyet, gönül kırıklığı ile ilgili söyleyeceklerim var.
MARAŞ gibi bir olay dünyanın neresinde olursa olsun bir toplumu derinden sarsar, olayın kitapları yazılır, öyküleri, romanları, belgeselleri yapılır, toplumun her katmanı olay hakkında bilgilenir, olay hakkında farkındalık yaratılır ya da yaratılmaya çalışılır. Ancak Türkiye’de Alevi toplumu bu korkunç olaydan tek başına sarsıldı, tek başına kıvrandı. MARAŞ gibi bir vahşet, günlerce sürmüş bir insanlık dışı faciaya toplumun diğer kesimleri epeyi duyarsız kaldılar. Bu duyarsızlık o düzeye geldi ki, Maraş’ın bir numaralı sanığı daha sonraki yıllarda Milletvekili olarak TBMM’ye bile girebildi. Böyle bir örnek başka ülkelerde bulunur mu, bilemiyorum?
Neden böyle oluyor diye düşünmemiz gerek. 12 Eylül bir baskı dönemi idi, ses çıkaramadık diyenler haklı da olsa, üzülerek söylemek gerek ki, sesimizin çıkabildiği, çıkabileceği zamanlarda da MARAŞ Alevi örgütleri için bir anma etkinliği olmanın ötesine geçemedi. 19 Aralık’ta Maraş’a giderek, Maraş’ı anmak bizi buralara getirdi, Alevi kesimin kurum yöneticilerinin çoğunun siyaseten kendisini çok yakın hissettiği CHP de günlük siyasetin gailesi içinde en hafif deyimi ile Maraş’ı unuttu.
Şimdi kendimize soralım yeteri kadar açık oturum, yeteri kadar basın toplantısı, yeteri kadar tiyatro, belgesel, roman ve öykü yazılsa idi yani MARAŞ tarihi, insani ve sosyal boyutları ile yeteri kadar irdelense idi bu toplum ve bu siyaset bugün bu kadar duyarsız kalır mı idi?
Siyaset yapacağız diye partilerin kapılarında ve koridorlarında harcadığımız zamanı ve emeği, Alevi dünyasının sorunlarını Alevi olmayanlar ile paylaşmaya harcasa idik, sorunlarımızı toplumun her kesiminin anlayacağı dille veya dillerle anlamaya ve anlatmaya çalışsa idik böyle bir sonuç olur mu idi?
Hata yapan siyasetçileri aklamak gibi bir amacım yok ama hata yapan Alevi aydınlarını, Alevi kanaat önderlerini kendilerini sorgulamaya davet ediyorum.
Ortaca’dan Ümraniye-Gazi olaylarına dek süren katliamlar zincirinin doğru anlaşılması ve toplumun tüm kesimlerine farklı boyutları ile anlatılması önce bir insanlık, sonra da bir Alevilik görevidir kanısında idim bugün de o kanıdayım. Olayları yılda bir kere hatırlamak yetmez, olayları irdelemek, çözümlemek, takip etmek ve herkesle paylaşmak gerekir.
Katliamlarda canlarını yitirenleri bir kez daha saygı ve rahmet ile anıyorum. Bu feci olayların acısını ve çilesini büyük tevazu ile çeken geride kalanlara ise bir kez daha metanet ve sabır diliyorum.
Aşk ile…
Doğan Bermek
20.12.2020