Avrupa ‘da ya da dünyanın başka bir yerinde Hristiyanların Müslümanlara saldırdığı İSLAMOFOBİ olayları, uzak doğu da katliamlar, İran ‘da Sünni ve Bahailere şiddet, Filistin’de Hristiyanlara saldıran Yahudi fanatikler, Pakistan’da kiliselere, Hindistan’da Müslümanlara saldırılar, Çin ‘de Uygurlara asimilasyon, şu günlerde de Kuzey Avrupa ‘da “KUR’AN yakma” olayları gibi her biri öbüründen daha utanç verici haberler bu günlerde sıklıkla gündeme geliyor.
Aslında olayların hepsi birbirine benziyor, Müslümana saldıran Hristiyan fanatik, Bahai’ye ve Sünni ‘ye saldıran Şİİ fanatik, KUR’AN yakan İslamofobist, Ortodoksların Sümela manastırında yılda bir kere ayin yapmasına izin verilmesin diyen politikacı, Gökçeada da sergi açılmasın diyen Kent Konseyi başkanı, başka ırklardan, başka dinlerden görünseler de birbirlerinden farklı şeyler söylüyormuş, farklı ilkeleri savunuyormuş gibi davransalar de hepsi aynı kumaştan. Bulundukları ülke, bölge, toplum veya politik partide yer kapmak isteyen, yapacak faydalı işleri olmadığı için meydanda kalabilmek için çareyi bir fitne çıkarmakta arayan, başka inançlara asla saygısı olmayan, kendileri de inanmayan ama inancı silah ve araç olarak kullanan insanlar bunlar. İnsan diyoruz ama, insanlıktan nasiplerinin ne kadar olduğu tartışılabilir. Din diyorlar ama kendilerinin ne kadar dindar olduğu çok ama çok tartışılabilir. Ahlâk diyenler de vardı bir ara, ama o kadar ahlâksızlardı ki, bir süre sonra foyaları meydana çıktı ve artık rol değiştirmek zorunda kaldılar. Şimdi kimisi Kur’an yakmakla, kimisi kilise yıkmakla ya da ayin bozmakla, öteki Bahai kovalamakla, bazısı da sergi ve festival engellemekle kendisine bir gelecek arıyor.
Son günlerde bu tür olaylar ülkemizde de hız kazandı, yakın zamana kadar insan yakan, kahvehanelere, toplantılara saldıranlar şimdi daha modern yöntemler deniyorlar, gazete haberciliği, politikacılık, din adamlığı gibi kisveler altında, geçerli imiş gibi görünen argümanlarla ortalığı karıştırıp, adlarını duyurup, sosyal ortam veya siyasette ön sıralara geçme sevdasındalar. Dikkatle izleyin, sabah mazlumu oynuyorlar, öğleden sonra zalim oluyorlar, ya da tam tersi.
Medya güçlendikçe, haberleşme ilerledikçe bir yandan bu haberleri, baskı ve terör uygulamalarını daha çok duyuyoruz, ama bir yandan da bu işleri yapanlar her gün daha bilinir ve görünür oluyorlar. Tutundukları dallar ellerinde kalıyor. Yandaştan çok tepki topluyorlar. Bazıları ise “Kaş yapayım derken göz çıkarıyor.”. Bu günlerde böyle birkaç olayı birden yaşadık, Kopenhag’da KUR’AN yakanlara çok kızdık ama, aynı günlerde Trabzon- Sümela’da 2000 yıldır süregelen ayinlerini yapmaya çalışan Ortodoksların ayinini durdurmaya çalıştık, uluslararası ortamlarda çevre koruyucusu rolü almaya çalışırken, ülkemizde ormanları yok ediyoruz, kültür ve sanat kelimelerini bolca kullanırken Gökçeada ‘da sergileri, onlarca beldede de festivalleri engelliyoruz. Sanatçının sesini duyuramadığı yerde kültürden söz etmek en hafif deyimle komik. KUR’AN yakana karşı mazlum, ayin bozarken zalim, orman keserken zalim, konferanslarda mazlum olamazsınız. Bunlardan birisi olduğunuz ve iki yüzlü olduğunuz evvel ahir (eninde sonunda) ortaya çıkar.
Ülkemizdeki politikacılara, toplum mühendisliği yapmaya çalışanlara, medya mensuplarına ve kamuoyuna çağrımızdır. Önce mazlum sonra zalim, ya da önce zalim sonra mazlum olunmaz. ZALİM her zaman ve her davranışında zalimdir. MAZLUM da her davranışında MAZLUM olmak zorundadır. Bu kurallara uymayan, işine geldiğinde kırıcı, işine geldiğinde kucaklayıcı davranışlarla günlük çıkarların peşinde koşan, bugünden yarına tavır değiştiren siyasetçi, din adamı, sanayici, iş adamı ya da akademisyenlere kim olursa olsun, yaptıklarındaki tutarsızlık hatırlatılacak ve günü geldiğinde de hesap sorulacaktır. Özetle tüm dinlerin ve insanlığın temel kuralını hep aklımızda tutarak davranacak ve “KENDİMİZE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİMİZ ŞEYLERİ BAŞKASINA YAPMAYACAĞIZ.” Yapanların da karşısında duracağız.
17.Ağustos.2023