“İNANÇ MEKANLARINDA DÖNÜŞTÜRMELER” KONFERANSI

Kurucu üyelerinden olduğumuz Anadolu Din ve İnançları Platformu (ADİP) olarak tasarladığımız “İnanç Mekanlarında Dönüştürmeler” başlıklı uluslararası konferans 2021 Nisan ayının ikinci hafta sonunda çevrimiçi ortamda gerçekleşecektir. Konferansımızda Türkçe ve İngilizce simultane çeviri hizmeti olacaktır. 
Çağrı metnine ADİP ve ADO sitelerinden Türkçe ve İngilizce olarak ulaşabilirsiniz. Konferansımıza katılımınızı ve değerli görüşlerinizi paylaşmanızı diler, konu ile ilgili sorularınız ve ilave bilgi isteklerinizi cwp.adip@gmail.com adresine e-posta yoluyla göndermenizi rica ederiz.

İNANÇ MEKANLARINDA DÖNÜŞTÜRMELER KONFERANSI ÇAĞRI METNİ

Savaşlar ve çatışmalardan sonra ibadethanelerin bir başka inanç tarafından dönüştürülmesi, tarih boyunca karşılaşılan bir uygulama olmuştur. Bu konuda Antik Çağlara yönelik çalışmalar sınırlıdır, semavi dinlerin etkin olduğu dönemlerde gerçekleşen dönüşümleri ortaya çıkarma konusunda daha başarılı çalışmalar yapılmıştır. Anadolu ya da diğer adıyla Küçük Asya, sayısız yerel veya büyük ölçekli çatışma ve fetihten sonra ibadethanelerin dönüştürüldüğü aktif coğrafyalardan biri olmuştur. Zerdüşt, Nimrodiyen, Mitra ve Anahita inançlarının izleri ve hatta daha eski ibadethaneleri, bu tür mekânların tarih boyunca farklı inanç grupları tarafından kullanıldığını kanıtlamaktadır. Göbeklitepe’deki son kazılar inançların ve ibadethanelerin Anadolu'da en az 12.000 yıllık ortak bir geçmişe sahip olduğunu ortaya koymuştur.

Sümerlerin Anadolu'daki yerleşimleri M.Ö. 3000 yıl öncesine dayanmakta olup onları Hititler, Asurlar, Friglere ilaveten Truva, Urartu, Likya, Helen gibi birçok şehir devleti izlemiştir. Anadolu'da özellikle Büyük İskender'in işgali ve Helenistik dönemden sonra, ayrıca Roma ve Bizans İmparatorluklarının yükselişinin ardından siyasi faaliyetler ve dönüşümler artış göstermiştir. Roma döneminde (4-7. yüzyıllar arası) Anadolu, Konstantinopolis’ten (İstanbul) atanan yöneticilere bağlı 24 piskoposluktan oluşan bir düzen ile yönetilmişti. 11. yüzyıla kadar devam eden geç Bizans dönemi boyunca Anadolu'da Hıristiyan inancı teoride egemen olmasına rağmen, pratikteki yerel farklılıklar ve genel inanışa ters düşen (sapkın) mezhepler ve inanç grupları devlete karşı tehdit oluşturmaya devam etmiş, zaman zaman önemli tedip hareketlerine yol açmıştı. Daha da ötesi, din ve mezhep değiştirmeyi zorlayan ve büyük yıkımlara yol açan Haçlılar dönemi ve İkonoklastik dönem de ibadethaneler üzerinde önemli izler bırakmıştır. Bizans İmparatorluğu, 7. yüzyıldan itibaren Sasani ve Müslüman güçlerle de karşı karşıya gelmeye başlamış; 11. ve 12. yüzyıl sonlarından itibaren bir yandan Katolik Haçlıların işgal dalgaları, diğer yandan Müslüman Selçuklular ve ardından da Osmanlıların fetihleri ile sürekli olarak yıpranmıştır. 7. yüzyıldan itibaren Müslüman güçlerin fetihleri sonunda kilise, manastır ve sinagogların cami, mescit ve zaviyelere dönüştürülmesi, Haçlıların zorlamaları ile kiliselerin farklı mezheplerce kullanılmak üzere dönüştürülmesi çokça karşılaşılan uygulamalar olmuştur. Selçuklu ve ardından Osmanlı döneminde de benzer uygulamalar devam etmiş, İstanbul'da bulunan anıtsal Bizans katedrali Ayasofya da dâhil olmak üzere pek çok ibadethane dönüştürülmüştür. Yaklaşık olarak aynı dönemde, İspanya ve Portekiz'in yeniden Hıristiyanların eline geçmesi sürecinde de birçok inanç merkezi, Hristiyan ibadethanelerine dönüştürülmüştür. 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflamaya başlamasıyla birlikte Balkan ülkelerindeki bazı cami ve çeşitli İslami mekânlar kiliseye dönüştürülmüş, bazıları da farklı inançlar tarafından ortak olarak kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile Rum Ortodoks, Yahudi ve Ermeni cemaatleri olmak üzere bazı Azınlıkların ibadethanelerinin statüsü vatandaşlık hakları ile uyumlu hale getirilmiş, ancak İslami inanç gruplarından Aleviler, Mevleviler ile Süryaniler ve Ezidiler gibi bazı inanç grupları bu haklardan yoksun bırakılmıştır.

Lozan Antlaşması ve diğer bazı uluslararası antlaşmalara rağmen, günümüz Türkiye'sinde Azınlıkların sorunlarıyla ilgili olarak hâlâ kapsamlı bir yasal çerçeve mevcut değildir. Hâl böyle olunca da bazıları için inanç özerkliği tanınsa da tüzel kişiliği tanınmayan inanç toplulukları faaliyetlerine dernek veya vakıflar gibi sivil toplum kuruluşları yapısı altında devam etmekte, bunların dini, sosyal ve hayır kurumları kurma haklarına ilişkin tartışmalar ise süregelmektedir. Örneğin, Türkiye'de kilise kurmanın veya bir inanç adına, mülk edinmenin yasal bir yolu yoktur. Yahudi inancının kutsal kenti, Hıristiyanlığın doğum yeri ve İslam dininin üçüncü en kutsal şehri olan Kudüs, günümüzde kutsal mekânlar konusundaki tartışmaların merkezinde kalmış birşehir olmaya devam etmektedir. Bu çelişkiler her üç semavi dine ait ibadethane ve dini mekânların kapatılmasına, kamulaştırılmasına, dönüştürülmesine, zarar görmesine ve gayrimeşru müdahalelere, saldırılara uğramasına neden olmaktadır. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun üzerinde hüküm sürdüğü topraklartarih boyunca sürekli olarak farklı inanç gruplarının egemenliği altında kalmış, bu trafiğin doğal bir sonucu olarak dini mekânlarla ilgili çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Günümüzde Ayasofya, 1453'te Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul'u fethetmesinden beri kutsal mekânlar üzerindeki en önemli rekabet sembollerinden birini temsil etmektedir. Ayasofya Haçlı işgallerinde yaşanan dönüşüm ve geri dönüşümlerden sonra, Ortodoks Hıristiyanlara ait bir ibadethaneden önce Müslümanlara hizmet veren bir ibadethaneye ve ardından Cumhuriyet döneminde tarafsız bir müzeye dönüştürülmüştür.
Günümüzde sadece Müslümanların ibadethanesi olmakla kalmayıp aynı zamanda Kariye Cami gibi turist ve tarihçilerin ziyaretine açık olmayı vaat eden bir camiye dönüştürülmüştür. Benzer biçimlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun yedi yüzyılı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin neredeyse yüz yılı boyunca, birçok gayrimüslim ve Müslüman dini mekân ve ibadethane üzerinde sayısız çekişme olmuş, olmaya devam etmektedir. Ancak bu dönüştürme veya çekişmelere rağmen bazı mekân ve alanların farklı inanç grupları tarafından ortak kullanımı da hala süregelen bir alışkanlık olarak yaşamaktadır. Önerdiğimiz konferans; Bizans, Selçuklu, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet dönemlerinin bilinen tarihi kesitlerini kapsayacak şekilde, dini mekân ve ibadethaneler konusunun disiplinler arası bilimsel bir yaklaşımla tartışılması için bir platform teşkil etmesi amacıyla tasarlanmıştır. Tebliğler aşağıdaki başlıkları içeren, ancak bunlarla sınırlı olmayan konuları kapsamalıdır:

• Dini mekân ve ibadethanelerin seküler (din dışı), kültürel, ticari ve/veya alternatif dini mekânlara dönüştürülmesi.

• Dini mekân ve ibadethanelere el konulması, bunların yıkılması ve zarar görmesi ve bu mekânlara saygısızlık edilmesi.

• Dini mekân ve ibadethanelerin inanç merkezi olarak kabul görmesi, görmemesi, yasal statüleri ve meşruiyet sorunları.

• Kutsal alanlar ve inanç merkezlerinin korunmasına dair uluslararası sözleşmeler ve yükümlülükler, devlet kurumlarının uygulamaları, yasal yükümlülükler, sınırlamalar ve uygulamalar.



We are delighted to inform you that Anatolian Religions and Beliefs Platform (ARBP) will be holding an international conference online during the second weekend of April 2021 titled: The Conversion of Spaces and Places of Worship. It will be held in English and Turkish with simultaneous translation. We request that you submit your 300- word abstracts to the following email cwp.adip@gmail.com by the 31 December 2020.

“THE CONVERSION OF SPACES AND PLACES OF WORSHIP” INTERNATIONAL CONFERENCE

The conversion of places of worship after conquests and reconquests has been a practice of many belief groups throughout history. While studies on such a topic for antiquity are few, there is a greater ability to uncover the history of conversions after the rise of the Abrahamic religions. Anatolia or Asia Minor have been one of the very active areas where many different beliefs have triggered the conversion of places of worship after countless local or major conquests and reconquests. Traces of Zoroastrian, Nimrodian, Mithraic, and Anahitan beliefs and even older worship places reveal that such places that have been used by different belief groups throughout history. The latest excavations of in Göbekli Tepe prove that beliefs and places of worship possess a shared history of a minimum 12 000 years or twelve millenniums in Anatolia. Sumerian places in Anatolia goes back 3000 years B.C. followed by the Hittites, Assyrians, Phrygians and many city states such as Troyan, Urartian, Lycian and Hellenic settlements. Political activities and conversions increased in Anatolia especially after Alexander the Great’s invasion and the Hellenistic period and once again after rise of the Roman and Byzantian Empires.
During Roman period (4-7th century) Anatolia was divided into 24 provinces grouped into dioceses under deputies, with their base at Constantinople. Although the late Byzantine era continued until the 11th century and the Christian faith was dominant in Anatolia in theory, in practice local variations and several heretical dualist sects posed threats to the state until they were crushed. Furthermore, the Iconoclastic period had a significant impact on places of worship as did the crusaders who encouraged a great number of conversions and destruction. The Byzantine Empire was faced with Sasanian and Muslim invaders as of the 7th century and the late 11th asd 12th centuries witnessed Catholic Crusaders and Muslim Seljuks followed by the Ottomans.

After the advent of territorial conquests by Muslim powers since the 7th century, the conversion of churches, monasteries and synagogues into mosques, quarter mosques (mescids) and dervish lodges (zaviyes), along with the alterations of churches to serve different denominations during the Crusades, were also added to the phenomenon of the conversion of religious spaces. The Seljuk period followed by the Ottoman era continued with similar attitudes towards places of worship resulting in the conversion of many including the monumental Byzantine cathedral of the Hagia Sophia located in Istanbul. In approximately the same time span, the reconquest of Spain and Portugal resulted in the conversions of many Islamic places of worship into spaces serving Christian needs. During the dissolution of the Ottoman Empire as of 18th century, mosques and various Islamic religious spaces were converted into churches in the Balkans and exopraxis became popular in some shared spaces. Upon the establishment of the Turkish Republic, the Treaty of Lausanne (1923) reconciled the principles of citizenship with the status of the places of worship of minorities, mainly the Greek Orthodox, Jewish and Armenian communities, however with the exclusion of some groups such as Alevis, Syriacs and Yazidis.

In spite of the Lausanne Treaty and ratification of other international agreements, there is still a lack of a concise legal framework in contemporary Turkey in relation with minority issues. As such, contestations remain over the right of religious minorities to establish charitable, religious and social institutions, in addition to the lack of the recognition of the autonomous structure and legal personality of religious communities resulting in operating through associations or foundations. For example, there is no legal avenue for establishing churches in Turkey or securing property in a church’s name. Today, Jerusalem, as the birthplace of Christianity and the third holiest city in Islam, remains a city at the heart of contestations over sacred space resulting in illegitimate interference, closure, expropriation, conversion, damage and desecration of places of worship and religious spaces of all three Abrahamic faiths. Throughout history, the geographical areas of which the Seljuk, Byzantine and Ottoman Empires were comprised have always been under the sovereignty of different belief groups and as a natural consequence of this traffic, contestations over religious spaces have taken place. And today, the Hagia Sophia represents one of the most significant symbols of contestation over sacred space since the time of the Ottoman conquest of 1453. Converted from a place of worship serving Orthodox Christians into one dedicated to Muslims and subsequently into a neutral museum in the Republican period, it has been recently reconverted into a mosque which promises not only to fulfil the religious needs of Muslims but to continue catering to tourists and historians alike together with Kariye Mosque. Similarly, throughout the seven centuries of the Ottoman Empire and the almost centenary of the Turkish Republic there have been and continue to be countless contestations over non-Muslim as well as many Muslim religious spaces and places of worship. That is not to say that exopraxis in shared sacred places or mutually used spaces has been altogether absent.
Our proposed conference intends to be used as a platform for the discussion of the subject of religious spaces and places of worship from multi-disciplinary approaches covering the known historical periods of the Byzantine, Seljuk, Ottoman and Republican eras. Papers should cover topics including but not limited to:

• Conversion of religious spaces and places of worship into secular, commercial and alternate religious spaces.
• Dispossession, destruction, damage and desecration of religious spaces and places of worship.
• Recognition of the validity/ invalidity of religious spaces and places of worship.
• Legal contestations, restrictions and prohibitions by state agents vs. international agreements for the preservations of such spaces.