ADO yazılı bildiri ile Alevilerin sorunlarını siyasi partilere sordu. İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ ve ALEVİ SORUNLARI ile ilgili bu soruları ve gündemini ADO Başkanı Doğan Bermek KRT TV'de - HAFTANIN PANORAMASI programında (3 Eylül 2022) SEMRA TOPÇU ile irdeledi.
HAFTANIN PANORAMASI KRT TV- SEMRA TOPÇU: ADO'dan Siyasi Partilere "Alevi" Soruları
Bugün gündeme düşen aslına bakarsanız bir başka başlık var ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aleviliği tarif etmesi. Evet bu başlıktan yürüyeceğiz ve çok kıymetli, değerli de bir konuğumuz olacak değerlendireceğiz.
Aleviliği tarif eden Cumhurbaşkanı diyor ki: Dinsiz, imansız, Alevilik olmaz.
“Buradan bir kez daha tekrarlıyorum kardeşlerim Allahsız Alevilik olmaz, Muhammet ‘siz Alevilik olmaz, Ali ‘siz Alevilik olmaz. Dinsiz, imansız, amelsiz sadece ve sadece sapkın zevklerin üzerine bina edilmiş Alevilik de olmaz, Müslümanlık da olmaz, Türklük de olmaz, Kürtlük de olmaz, hatta insanlık da olmaz.”
Aslında biz de tamda bu programda Alevi bir düşünce kuruluşunun çağrısını siyasetçilere, siyasete, liderlere çağrısını konuşmak üzere sözleşmiştik ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri gündeme düştü.
Semra Topçu: Şimdi efendim sizin çağrınızı konuşacaktık, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tanımlaması düştü önümüze. Sizin çağrınızı da konuşacağız ama tam da anlatmak istediğinizi ortaya koyan bir yaklaşım gibi geldi bana ne dersiniz?
Doğan Bermek: Evet doğru. Yani Alevilik konusu gereğinden çok fazla konuşulan bir konu. Bu kadar çok konuşulacak yanı da yoktur zaten bu işin. Herkes kendisince Aleviliğe bir şekil ve biçim vermeye çalışıyor. Bu, taa İmam Gazali’den yana devam eden bir Sünni hastalık gibi aslına bakarsanız. Bin yıldır uğraşıyorlar ama Alevilik ne yapacağına, nasıl yapacağına kendisi karar verdi bugüne kadar. Bundan sonra da kendisi karar vermeye devam edecek. Kimsenin tekelinde, kimsenin vesayetinde bir Alevilik olmaz. Böyle bir Alevilik hayal edilebilir belki. Bazı tarikatlarda bu mümkün, ama Alevilikte bunun mümkün olabileceğini zannetmiyorum, düşünmüyorum ben. Dolayısıyla siyaset adamlarının da zaman zaman çıkışları, bu çıkışların da birbirine hiç uymayan yanları dolayısıyla biz bu çağrıyı hazırladık, bu çağrıyı yapıyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi çağrımız: “Siyasi partilerin Alevi politikalarını daha doğrusu inanç özgürlükleri politikalarını daha net belirlemelerini isteyen, daha net belirlemelerine yardımcı olacak bir çağrı. Belirli noktalarda net sorularımız var.
Semra Topçu: Şimdi ADO olarak, Alevi Düşünce Ocağı Başkanı olarak imzaladınız ve kamuoyuna deklare ediyorsunuz. Nasıl bir çağrı bu? Bir içeriğini dolduralım isterseniz başlıklandırın lütfen.
Doğan Bermek: Tabii. Efendim şöyle: Birincisi biz bir düşünce kuruluşu olarak Türkiye’deki gelişmeleri, Türkiye’de olan biten olayları irdelemek, incelemek durumundayız. Türkiye’nin ilişkide olduğu yurtiçi, yurtdışı kuruluşlara da zaman zaman bu durumumuzla ilgili, bu izlenimlerimizle ilgili raporlar sunuyoruz. Bunların arasında Avrupa Konseyi var, Amerikan Senatosunun Din ve İnanç Özgürlükleri komisyonu var. Dünya’da başka inanç özgürlüklerini izleyen kuruluşlar var falan. Şimdi Türkiye’de bu süreç son dönemde gereğinden fazla karıştı, gereğinden fazla hareketlendi ve hani tabir yerindeyse her kafadan bir ses çıkmaya başladı Alevilik konusunda tekrar. Oysa Alevilikle ilgili konuların büyük bir kısmı çoktan belirlenmiş, yasalarda yerini bulmuş. Bu soruların yeniden verilecek cevaplarını değil, zaten var olan cevapların yasalarca, Yargıtayca, Anayasa Mahkemesince, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince onaylanmış kararların uygulanmasını bekliyor Aleviler. Alevilerin başka bir derdi yok. Şimdi bu arada mesela, yasal statüsü. yasal olarak Yargıtay tarafından belirlenmiş cem evlerinin- halâ- “elektrik parası şu tarifeden mi gelsin, bu tarifeden mi gelsin?” gibi bir tartışma yapılıyor. Ancak bunun tartışması falan yok ki. Ortada bir yasa var. Bu yasaya göre de “bedelsiz girilen ve topluca ibadet edilen ibadethanelerin elektrik masraflarını devlet karşılıyor”. Bu böyle iken hala ben sana ticarethane tarifesi yapmayacağım da konut tarifesi yapacağım falan deniyor. Bu arada bu davaları kazanmış olan cem evleri zaten para falan ödemiyor, ama başka cem evlerine başka yerlerde faturalar gitmeye başlıyor. Kimi yerde vali bu faturaları ödettirmiyor ben halledeceğim falan diyor. Kimi yerde kaymakam şey yapıyor icrayı durduruyor, kimi yerde cem evine icra gidiyor. Hadi bu sefer “menfi tespit davaları” açıyoruz o davaları da kazanıyoruz. Yani bir kaos yaratılmış durumda ufacık bir iş yüzünden. Yani bu Cem evi ibadethanedir, ibadethane olduğunu yasalar, yargılar bilmem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yargıtay çoktan tespit etmiştir. Bütün bunların üzerinde bu kaos bir anda çözülebilir. Bu kaosun niçin sürdürüldüğünü anlamıyoruz.
Semra Topçu: Yani siyasilere diyorsunuz ki anladığım kadarıyla; söze başlarken önce cem evlerinin statüsünü bir netleştirelim Alevilerden oy isterken.
Doğan Bermek: Birinci sorunumuz. Evet Alevilerle ilgili çok güzel şeyler söyleniyor. İşte “benim teyzemin kızı da bir Alevi ile evli o da çok mutlu falan. Dolayısıyla ben Alevileri çok severim”, işte “La feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikar.” Bunlar çok güzel, çok doğru şeyler ama biz o kadar çok sevgi istemiyoruz, biz zaten herkesi seviyoruz. Çok sevilmeyi de beklemiyoruz ama saygı bekliyoruz tabii. İnancımızı yaşamak istiyoruz bunu yaşayabilmek için de üç-beş tane çok basit işlemin yapılması lazım. Bunlardan birisi; cem evleri idi, bir tanesi inanç gruplarının tüzel kişilik sahibi olma hakkı -bunlar anayasal haklar- Sünni inanca verilen destek Alevi veya diğer inançlara veriliyor mu? Bu soru hakkında ne düşünüyor acaba siyasi partilerimiz? Zorunlu din derslerini yani 12 Eylül darbesinden sonra zorunlu hale getirilen din derslerini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zaten hak ihlali olarak tespit etti. Anayasa mahkememiz bu sene hak ihlali olduğunu tespit etti 2022’de. Hatta bir aileye 20 bin lira da tazminat ödenmesine karar verdi bu hak ihlali yüzünden. Şimdi ders yılı başlıyor ama zorunlu din dersi zorunlu kalmaya devam ediyor. Yani anayasanın kabul etmediği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kabul etmediği, UNESCO ya da uluslararası işte BM gibi kurumun tümünün bar bar bağırarak söylediği inanç özgürlükleri burada bal gibi de ihlal edilmekte ama bu ihlali konuşmuyoruz, cem evine geldim gittim, cem evinin elektrik parası falan filan böyle şeyler konuşuluyor. Din adamı yetiştiremiyoruz. Biz inancımızı sadece birbirimizle konuşarak sürdürebiliyoruz. Ortada 70’ten fazla İlahiyat Fakültesi var bu ülkede. Şimdi bütün bunlar varken Alevileri seviyorsanız, sevmenizin falan bir önemi kalmıyor yani. O zaman Alevinin de kendi din adamını yetiştirebileceği, çocuğunu zorunlu din dersinden uzak tutup çocuğuna Alevilikle ilgili bilgileri aktarabileceği -bu bizim Medeni Kanunumuza da aykırı bu zorunlu din dersi meselesi- diğer inanç grupları nelerden yararlanıyorsa o haklardan Alevilerin de yararlanabileceği bir ortam kurarsınız. Alevi sorunu falan diye bir şey kalmaz ortada. Yok ki böyle bir sorun aslında. Olmayan bir sorunu yaratıyoruz. Buradan da sorunlar üretiyoruz. Ondan sonra Aleviler şöyle. Belki diyelim ki Aleviler farklı görüşlere sahip. Sünniler hep aynı görüşü mü paylaşıyor? IŞİD ne Taliban ne ya da Nur Cemaati ne? Ya da işte bilmem bu darbeciler ne? Yani Sünni cemaat sanki böyle tek bir konu da anlaşmış, her şey çözülmüş tıkır tıkır bütün meselelerde birbiriyle anlaşmış bir cemaat var ortada, Alevilerden de böyle bir cemaat olmasını bekliyorlar. Böyle bir şey olmaz ki. Aleviler bir kere düşünüyor. Yani düşünce özgürlüğü var Alevilikte. Düşünce özgürlüğünün olduğu yerde sorular da sorulur, tartışmalarda yapılır ama çalıştaya çağırırsınız. İşte çağırdılar bizi 2009’da çalıştaya. Ben de o çalıştayların çoğuna katıldım. Aleviler yani -birbirine girmiş olması beklenen Aleviler- bal gibi de bütün sorunlarda müşterek karar ve görüşlerini anlattılar, hükümetle anlaştılar. Anlaştık da, ama bu kadar fazla anlaşma olunca çalıştay sonuçlarının uygulanmaması kararı verildi. galiba.
Semra Topçu: Şimdi şöyle bir problem var anladığım kadarıyla: Her seçim döneminde Alevilerle ilgili bir dosya açılıyor ve yine vaatler sıralanıyor. Şimdi ben bu noktada şunu sormak isterim size: Türkiye’de din ve inanç özgürlüğü, eşit yurttaşlık temelli bir noktaya getirelim isterim konuyu çünkü bir yandan konserlerin, festivallerin iptal edildiği bir yandan ağzını açanın hemen soruşturmalara maruz kaldığı gözaltılar yapıldığı bir ortamda bir samimiyet sorunu da var aslında iktidarla anladığım kadarıyla. Bu bağlamda ne bekliyorsunuz? Biraz da bu geniş açıdan bakalım.
Doğan Bermek: Yani beklediklerimizi sormayın da, neler olmalı deseniz daha doğru olur. Çünkü beklemeye gelince maalesef biz çok fazla hayal kırıklıkları yaşamışız. Onun için bizim beklentilerimiz öyle çok yüksek değil. Ama ne olmalı sorusuna gelirseniz; kimsenin inancının sorgulanmadığı, kimsenin inancının anlatmak zorunda ve mecburiyetinde kalmadığı, dilediği gibi inanabildiği bir ortam… Bu çok ta sade bir ortam yani. O zaman bu ihtilafların büyük bir kısmı kaybolacaktır. Herkesin nasıl inanacağı insanın kendi meselesidir. Bizim Anayasamızda “Biz Sünni-Hanefi/Vahabi bir devletiz” diye yazmıyor ki, böyle bir şey yok, Taliban söylüyor öyle şeyleri. Eğer laik bir ülke isek, anayasamızda herkes din ve inancında özgürdür diye yazıyorsa ki yazıyor, zaten o özgürlükleri yaşanır hale getirmemiz lazım. Beraberce açar bakarız, anayasada ne yazıyorsa onu uygulasak bizim sorunumuz kalmaz. yani Alevi sorunu kalmaz çok çabuk geçer. Şimdi istediğimiz şu: 27 tane siyasi partinin önümüzdeki seçime katılma hakkı var, nasıl katılırlar, kaçı katılır, nasıl katılır, bilmiyoruz onu, ya da kaç ittifak olur falan bilmiyoruz. Ama biz bu 27 siyasi partiye de soruyoruz diyoruz ki “Siz bu konuda ne diyorsunuz?” Mesela zorunlu din dersini anlatıyoruz AHİM ‘de karar alınmış, anayasa mahkemesi bunu yasallaştırmış.
Semra Topçu: Net olun diyorsunuz anladığım kadarıyla.
Doğan Bermek: Bu konuda ne düşünüyorsunuz bana onu söyleyin, “Aleviyi seviyorum sevmiyorumu bırakın bir kenara, deyin ki bu zorunlu din dersi zorunlu olmaktan çıkarılmalı mı yok ben bunun 12 Eylülcüler gibi zorunlu olmasına devam etmek mi istiyorum diyeceksiniz .“ Yani cevapların Evet/Hayır olabileceği çok basit 6 sorumuz var. Bu 6 tane çok basit soruya alacağımız cevaplarla biz partilerin bir Alevi politikasının oluşacağını veya partilerin Alevi politikaları oluşturmalarına yardımcı olacağımızı düşünüyoruz. Çünkü Alevinin kafasını bunlar kurcalıyor. Biz onun penceresinde ne yazıyor, onun kapısında ne yazıyor, biz onlarla fazla uğraşmıyoruz. Bizim sorunlarımız gayet somut, gayet basit gayet sade sorunlar çözülemeyecek bir tarafı da yok, çünkü bütün dünya çözmüş bunları. Burada Türkiye’de bunu isterse 5-10 dk da bunu çözebilir hepsini.
Semra Topçu: Zaten düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirdiğiniz, inanç özgürlüğü bağlamında değerlendirdiğiniz zaman ortada bir sorun olmaması da gerekiyor anladığım kadarıyla.
Doğan Bermek: Tabii. Bir de yani çok sayıda uluslararası sözleşmeye biz imza atmış bir ülkeyiz. Şimdi böyle bir tanesini tanımayınca, diğerlerinden de kurtulmak yok. O kadar çok imzası var ki Türkiye’nin değişik uluslararası sözleşmelerde ve Birleşmiş Milletler oylamalarında Türkiye’nin evet oyu verdiği o kadar çok inanç özgürlüğü kararı var ki. Birleşmiş Milletlerde adama sorarlar “ya sen içeride böyle diyorsun dışarıda böyle diyorsun nasıl olur bu iş bu kadar değişiklik?” Yani dışarıda başka içeride başka olmak pek zor bir şey olsa gerek. Hani bizim Mevlana’nın bir sözü vardır: “Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün” diye. Biz aslında istiyoruz ki Türkiye ya olduğu gibi görünsün ya da göründüğü gibi olsun görünmek istediği gibi olsun.
Semra Topçu: Kesinlikle. Siz bu taleplerinizi siyasi partilere kamuoyuna deklare ederek mi yoksa görüşmeler yaparak mı ulaştıracaksınız? Bir de takvim olarak alayım.
Doğan Bermek: Biz siyasi partilere bu haftadan itibaren bu taleplerimizi ulaştırıyotuz. Arzu edenlerle tabii ki görüşmeler de yapabiliriz ama
Semra Topçu: Yani iktidarla da temasınız olacak.
Doğan Bermek: Tabii ama bunların yazılı olarak cevaplandırılmasını rica edeceğiz kendilerinden.
Semra Topçu: Taahhüt gibi mi almak için?
Doğan Bermek: Taahhüt gibi değil ama onların bu konudaki düşüncesini netleştirmeleri için çünkü ben birçok siyasi partinin de sorunları yeterince incelemeden, sorunla ilgili doğru bilgi almadan ve doğru bir analiz yapmadan konu ile karşılaştığını, karşılaştığı zaman da işte bir şeyler söylemek zorunda kaldığını görüyorum, düşünüyorum ve yaşıyorum bunu. Çok üst düzey yöneticilerimizin dahi, mesela anayasa mahkemesinin zorunlu din dersi hakkındaki kararından haberdar olmadığını görüyorum. Bu ülkede daha başka bir şey yok ki Anayasa mahkemesinden başka kim karar verecek. Ya da cem evlerinin yasal statüsü sorununa tekrar dokunalım. 2015’te AHİM karar vermiş, 2016’da veya 2015’te Yargıtay 3. Daire getirmiş bunu iç hukukumuza yerleştirmiş. 9 tane cem evi davalar açmış, uğraşmışlar yani vakti olan uğraşmak isteyen cem evleri uğraşmış onları durumları tescil edilmiş, yasalara girmiş tescil olmuş, mahkemeler kazanılmış falan. E peki geride bilmem işte 1658 tane cem evi gezdik deniyor. Peki 1658 cem evinin günahı ne? 9 tane cem evi kanla terle halletmiş işini, illa herkesin aynı çileyi çekmesi mi lazım? Bu çile 2 buçuk 3 senelik hukuk çilesi yani yazık
Semra Topçu: Maalesef. İşin özü de aslına bakarsanız ayrımcılığa uğramak gerekmiyor ayrımcılığa itiraz etmek için zaten.
Doğan Bermek: Aynen öyle. Üstelik bu konuda 2019 yılında aralık ayında Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi dedi ki “ya yazıktır bu adamlara bu zulüm. Bu işi kolaylaştırın”. Çünkü adamın zaten bir hakkı var, hakkına ulaşmak için bir de ayrıca mahkeme kapısından geçmesi şartını koşuyorsunuz. Gerek 2019 Aralık’ta gerek 2021 Aralık’ta iki defa da tavsiye kararı verdi Türkiye’ye. Dedi ki “Bu zulmü kaldırın, bu işi kolaylaştırın. Teşekkürler iyi yaptınız, yasanızı düzelttiniz yasaları değiştirdiniz çok teşekkürler ama insanlar bundan yararlanamıyor, yararlanır hale getirin.” Tabii bunları gülerek söylüyoruz ama başka nasıl söyleyelim bilmiyorum ki.
Semra Topçu: Efendim çok teşekkür ediyorum. Aslında söze de gerek yok gerçekten. Çünkü yasalar önünde hepimiz eşitiz ama uygulamada bakıyoruz eşitlikler yok. Bu garabetin değişmesi lazım sadece yani yasaya uygun yaşayabilmemiz lazım bir nevi değil mi?
Doğan Bermek: Evet. Yani göründüğümüz gibi olmaya çalışacağız veya olduğumuz gibi görünmeye çalışacağız.
Semra Topçu: Yani mesele biraz da tanımlamak değil uygulamada ne olduğuna yanlışı düzeltmek.
Doğan Bermek: Ben 74 yaşında adamım, beni daha nasıl tarif edeceksiniz kardeşim? Aklıma gelen her şeyi söylemişim, aklıma gelen her şeyi yazmışım. Ben inanıyorum, bir inancım var bu inancım da böyle bir inanç. Şimdi bu inancı nasıl değiştirirsiniz bu saatten sonra?
Semra Topçu: Enteresan.
Doğan Bermek: Zaten bin senedir deniyorsunuz olmuyor, yani Emevîler 1400 yıldır bununla uğraşıyorlar. Olmuyor Emevî yollarıyla bu işte sonuca varılmaz.
Semra Topçu: 6 başlıkta çağrınızı bu hafta yine gündeme getiriyorsunuz ve anlatacaksınız bir kez daha diyelim. Kolay gelsin.
Doğan Bermek: Evet. Bu sefer biraz daha geniş bir yelpazeye soruyoruz bakalım ne yaparız.
Semra Topçu: Umarım başarılı olursunuz. Teşekkür ediyorum katkınız için.
Doğan Bermek: Ben teşekkür ediyorum çok teşekkür ediyorum Semra Hanım Hoşçakalın.
HAFTANIN PANORAMASI KRT TV- SEMRA TOPÇU: ADO'dan Siyasi Partilere "Alevi" Soruları
Bugün gündeme düşen aslına bakarsanız bir başka başlık var ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aleviliği tarif etmesi. Evet bu başlıktan yürüyeceğiz ve çok kıymetli, değerli de bir konuğumuz olacak değerlendireceğiz.
Aleviliği tarif eden Cumhurbaşkanı diyor ki: Dinsiz, imansız, Alevilik olmaz.
“Buradan bir kez daha tekrarlıyorum kardeşlerim Allahsız Alevilik olmaz, Muhammet ‘siz Alevilik olmaz, Ali ‘siz Alevilik olmaz. Dinsiz, imansız, amelsiz sadece ve sadece sapkın zevklerin üzerine bina edilmiş Alevilik de olmaz, Müslümanlık da olmaz, Türklük de olmaz, Kürtlük de olmaz, hatta insanlık da olmaz.”
Aslında biz de tamda bu programda Alevi bir düşünce kuruluşunun çağrısını siyasetçilere, siyasete, liderlere çağrısını konuşmak üzere sözleşmiştik ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri gündeme düştü.
Semra Topçu: Şimdi efendim sizin çağrınızı konuşacaktık, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tanımlaması düştü önümüze. Sizin çağrınızı da konuşacağız ama tam da anlatmak istediğinizi ortaya koyan bir yaklaşım gibi geldi bana ne dersiniz?
Doğan Bermek: Evet doğru. Yani Alevilik konusu gereğinden çok fazla konuşulan bir konu. Bu kadar çok konuşulacak yanı da yoktur zaten bu işin. Herkes kendisince Aleviliğe bir şekil ve biçim vermeye çalışıyor. Bu, taa İmam Gazali’den yana devam eden bir Sünni hastalık gibi aslına bakarsanız. Bin yıldır uğraşıyorlar ama Alevilik ne yapacağına, nasıl yapacağına kendisi karar verdi bugüne kadar. Bundan sonra da kendisi karar vermeye devam edecek. Kimsenin tekelinde, kimsenin vesayetinde bir Alevilik olmaz. Böyle bir Alevilik hayal edilebilir belki. Bazı tarikatlarda bu mümkün, ama Alevilikte bunun mümkün olabileceğini zannetmiyorum, düşünmüyorum ben. Dolayısıyla siyaset adamlarının da zaman zaman çıkışları, bu çıkışların da birbirine hiç uymayan yanları dolayısıyla biz bu çağrıyı hazırladık, bu çağrıyı yapıyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi çağrımız: “Siyasi partilerin Alevi politikalarını daha doğrusu inanç özgürlükleri politikalarını daha net belirlemelerini isteyen, daha net belirlemelerine yardımcı olacak bir çağrı. Belirli noktalarda net sorularımız var.
Semra Topçu: Şimdi ADO olarak, Alevi Düşünce Ocağı Başkanı olarak imzaladınız ve kamuoyuna deklare ediyorsunuz. Nasıl bir çağrı bu? Bir içeriğini dolduralım isterseniz başlıklandırın lütfen.
Doğan Bermek: Tabii. Efendim şöyle: Birincisi biz bir düşünce kuruluşu olarak Türkiye’deki gelişmeleri, Türkiye’de olan biten olayları irdelemek, incelemek durumundayız. Türkiye’nin ilişkide olduğu yurtiçi, yurtdışı kuruluşlara da zaman zaman bu durumumuzla ilgili, bu izlenimlerimizle ilgili raporlar sunuyoruz. Bunların arasında Avrupa Konseyi var, Amerikan Senatosunun Din ve İnanç Özgürlükleri komisyonu var. Dünya’da başka inanç özgürlüklerini izleyen kuruluşlar var falan. Şimdi Türkiye’de bu süreç son dönemde gereğinden fazla karıştı, gereğinden fazla hareketlendi ve hani tabir yerindeyse her kafadan bir ses çıkmaya başladı Alevilik konusunda tekrar. Oysa Alevilikle ilgili konuların büyük bir kısmı çoktan belirlenmiş, yasalarda yerini bulmuş. Bu soruların yeniden verilecek cevaplarını değil, zaten var olan cevapların yasalarca, Yargıtayca, Anayasa Mahkemesince, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince onaylanmış kararların uygulanmasını bekliyor Aleviler. Alevilerin başka bir derdi yok. Şimdi bu arada mesela, yasal statüsü. yasal olarak Yargıtay tarafından belirlenmiş cem evlerinin- halâ- “elektrik parası şu tarifeden mi gelsin, bu tarifeden mi gelsin?” gibi bir tartışma yapılıyor. Ancak bunun tartışması falan yok ki. Ortada bir yasa var. Bu yasaya göre de “bedelsiz girilen ve topluca ibadet edilen ibadethanelerin elektrik masraflarını devlet karşılıyor”. Bu böyle iken hala ben sana ticarethane tarifesi yapmayacağım da konut tarifesi yapacağım falan deniyor. Bu arada bu davaları kazanmış olan cem evleri zaten para falan ödemiyor, ama başka cem evlerine başka yerlerde faturalar gitmeye başlıyor. Kimi yerde vali bu faturaları ödettirmiyor ben halledeceğim falan diyor. Kimi yerde kaymakam şey yapıyor icrayı durduruyor, kimi yerde cem evine icra gidiyor. Hadi bu sefer “menfi tespit davaları” açıyoruz o davaları da kazanıyoruz. Yani bir kaos yaratılmış durumda ufacık bir iş yüzünden. Yani bu Cem evi ibadethanedir, ibadethane olduğunu yasalar, yargılar bilmem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yargıtay çoktan tespit etmiştir. Bütün bunların üzerinde bu kaos bir anda çözülebilir. Bu kaosun niçin sürdürüldüğünü anlamıyoruz.
Semra Topçu: Yani siyasilere diyorsunuz ki anladığım kadarıyla; söze başlarken önce cem evlerinin statüsünü bir netleştirelim Alevilerden oy isterken.
Doğan Bermek: Birinci sorunumuz. Evet Alevilerle ilgili çok güzel şeyler söyleniyor. İşte “benim teyzemin kızı da bir Alevi ile evli o da çok mutlu falan. Dolayısıyla ben Alevileri çok severim”, işte “La feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikar.” Bunlar çok güzel, çok doğru şeyler ama biz o kadar çok sevgi istemiyoruz, biz zaten herkesi seviyoruz. Çok sevilmeyi de beklemiyoruz ama saygı bekliyoruz tabii. İnancımızı yaşamak istiyoruz bunu yaşayabilmek için de üç-beş tane çok basit işlemin yapılması lazım. Bunlardan birisi; cem evleri idi, bir tanesi inanç gruplarının tüzel kişilik sahibi olma hakkı -bunlar anayasal haklar- Sünni inanca verilen destek Alevi veya diğer inançlara veriliyor mu? Bu soru hakkında ne düşünüyor acaba siyasi partilerimiz? Zorunlu din derslerini yani 12 Eylül darbesinden sonra zorunlu hale getirilen din derslerini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zaten hak ihlali olarak tespit etti. Anayasa mahkememiz bu sene hak ihlali olduğunu tespit etti 2022’de. Hatta bir aileye 20 bin lira da tazminat ödenmesine karar verdi bu hak ihlali yüzünden. Şimdi ders yılı başlıyor ama zorunlu din dersi zorunlu kalmaya devam ediyor. Yani anayasanın kabul etmediği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kabul etmediği, UNESCO ya da uluslararası işte BM gibi kurumun tümünün bar bar bağırarak söylediği inanç özgürlükleri burada bal gibi de ihlal edilmekte ama bu ihlali konuşmuyoruz, cem evine geldim gittim, cem evinin elektrik parası falan filan böyle şeyler konuşuluyor. Din adamı yetiştiremiyoruz. Biz inancımızı sadece birbirimizle konuşarak sürdürebiliyoruz. Ortada 70’ten fazla İlahiyat Fakültesi var bu ülkede. Şimdi bütün bunlar varken Alevileri seviyorsanız, sevmenizin falan bir önemi kalmıyor yani. O zaman Alevinin de kendi din adamını yetiştirebileceği, çocuğunu zorunlu din dersinden uzak tutup çocuğuna Alevilikle ilgili bilgileri aktarabileceği -bu bizim Medeni Kanunumuza da aykırı bu zorunlu din dersi meselesi- diğer inanç grupları nelerden yararlanıyorsa o haklardan Alevilerin de yararlanabileceği bir ortam kurarsınız. Alevi sorunu falan diye bir şey kalmaz ortada. Yok ki böyle bir sorun aslında. Olmayan bir sorunu yaratıyoruz. Buradan da sorunlar üretiyoruz. Ondan sonra Aleviler şöyle. Belki diyelim ki Aleviler farklı görüşlere sahip. Sünniler hep aynı görüşü mü paylaşıyor? IŞİD ne Taliban ne ya da Nur Cemaati ne? Ya da işte bilmem bu darbeciler ne? Yani Sünni cemaat sanki böyle tek bir konu da anlaşmış, her şey çözülmüş tıkır tıkır bütün meselelerde birbiriyle anlaşmış bir cemaat var ortada, Alevilerden de böyle bir cemaat olmasını bekliyorlar. Böyle bir şey olmaz ki. Aleviler bir kere düşünüyor. Yani düşünce özgürlüğü var Alevilikte. Düşünce özgürlüğünün olduğu yerde sorular da sorulur, tartışmalarda yapılır ama çalıştaya çağırırsınız. İşte çağırdılar bizi 2009’da çalıştaya. Ben de o çalıştayların çoğuna katıldım. Aleviler yani -birbirine girmiş olması beklenen Aleviler- bal gibi de bütün sorunlarda müşterek karar ve görüşlerini anlattılar, hükümetle anlaştılar. Anlaştık da, ama bu kadar fazla anlaşma olunca çalıştay sonuçlarının uygulanmaması kararı verildi. galiba.
Semra Topçu: Şimdi şöyle bir problem var anladığım kadarıyla: Her seçim döneminde Alevilerle ilgili bir dosya açılıyor ve yine vaatler sıralanıyor. Şimdi ben bu noktada şunu sormak isterim size: Türkiye’de din ve inanç özgürlüğü, eşit yurttaşlık temelli bir noktaya getirelim isterim konuyu çünkü bir yandan konserlerin, festivallerin iptal edildiği bir yandan ağzını açanın hemen soruşturmalara maruz kaldığı gözaltılar yapıldığı bir ortamda bir samimiyet sorunu da var aslında iktidarla anladığım kadarıyla. Bu bağlamda ne bekliyorsunuz? Biraz da bu geniş açıdan bakalım.
Doğan Bermek: Yani beklediklerimizi sormayın da, neler olmalı deseniz daha doğru olur. Çünkü beklemeye gelince maalesef biz çok fazla hayal kırıklıkları yaşamışız. Onun için bizim beklentilerimiz öyle çok yüksek değil. Ama ne olmalı sorusuna gelirseniz; kimsenin inancının sorgulanmadığı, kimsenin inancının anlatmak zorunda ve mecburiyetinde kalmadığı, dilediği gibi inanabildiği bir ortam… Bu çok ta sade bir ortam yani. O zaman bu ihtilafların büyük bir kısmı kaybolacaktır. Herkesin nasıl inanacağı insanın kendi meselesidir. Bizim Anayasamızda “Biz Sünni-Hanefi/Vahabi bir devletiz” diye yazmıyor ki, böyle bir şey yok, Taliban söylüyor öyle şeyleri. Eğer laik bir ülke isek, anayasamızda herkes din ve inancında özgürdür diye yazıyorsa ki yazıyor, zaten o özgürlükleri yaşanır hale getirmemiz lazım. Beraberce açar bakarız, anayasada ne yazıyorsa onu uygulasak bizim sorunumuz kalmaz. yani Alevi sorunu kalmaz çok çabuk geçer. Şimdi istediğimiz şu: 27 tane siyasi partinin önümüzdeki seçime katılma hakkı var, nasıl katılırlar, kaçı katılır, nasıl katılır, bilmiyoruz onu, ya da kaç ittifak olur falan bilmiyoruz. Ama biz bu 27 siyasi partiye de soruyoruz diyoruz ki “Siz bu konuda ne diyorsunuz?” Mesela zorunlu din dersini anlatıyoruz AHİM ‘de karar alınmış, anayasa mahkemesi bunu yasallaştırmış.
Semra Topçu: Net olun diyorsunuz anladığım kadarıyla.
Doğan Bermek: Bu konuda ne düşünüyorsunuz bana onu söyleyin, “Aleviyi seviyorum sevmiyorumu bırakın bir kenara, deyin ki bu zorunlu din dersi zorunlu olmaktan çıkarılmalı mı yok ben bunun 12 Eylülcüler gibi zorunlu olmasına devam etmek mi istiyorum diyeceksiniz .“ Yani cevapların Evet/Hayır olabileceği çok basit 6 sorumuz var. Bu 6 tane çok basit soruya alacağımız cevaplarla biz partilerin bir Alevi politikasının oluşacağını veya partilerin Alevi politikaları oluşturmalarına yardımcı olacağımızı düşünüyoruz. Çünkü Alevinin kafasını bunlar kurcalıyor. Biz onun penceresinde ne yazıyor, onun kapısında ne yazıyor, biz onlarla fazla uğraşmıyoruz. Bizim sorunlarımız gayet somut, gayet basit gayet sade sorunlar çözülemeyecek bir tarafı da yok, çünkü bütün dünya çözmüş bunları. Burada Türkiye’de bunu isterse 5-10 dk da bunu çözebilir hepsini.
Semra Topçu: Zaten düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirdiğiniz, inanç özgürlüğü bağlamında değerlendirdiğiniz zaman ortada bir sorun olmaması da gerekiyor anladığım kadarıyla.
Doğan Bermek: Tabii. Bir de yani çok sayıda uluslararası sözleşmeye biz imza atmış bir ülkeyiz. Şimdi böyle bir tanesini tanımayınca, diğerlerinden de kurtulmak yok. O kadar çok imzası var ki Türkiye’nin değişik uluslararası sözleşmelerde ve Birleşmiş Milletler oylamalarında Türkiye’nin evet oyu verdiği o kadar çok inanç özgürlüğü kararı var ki. Birleşmiş Milletlerde adama sorarlar “ya sen içeride böyle diyorsun dışarıda böyle diyorsun nasıl olur bu iş bu kadar değişiklik?” Yani dışarıda başka içeride başka olmak pek zor bir şey olsa gerek. Hani bizim Mevlana’nın bir sözü vardır: “Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün” diye. Biz aslında istiyoruz ki Türkiye ya olduğu gibi görünsün ya da göründüğü gibi olsun görünmek istediği gibi olsun.
Semra Topçu: Kesinlikle. Siz bu taleplerinizi siyasi partilere kamuoyuna deklare ederek mi yoksa görüşmeler yaparak mı ulaştıracaksınız? Bir de takvim olarak alayım.
Doğan Bermek: Biz siyasi partilere bu haftadan itibaren bu taleplerimizi ulaştırıyotuz. Arzu edenlerle tabii ki görüşmeler de yapabiliriz ama
Semra Topçu: Yani iktidarla da temasınız olacak.
Doğan Bermek: Tabii ama bunların yazılı olarak cevaplandırılmasını rica edeceğiz kendilerinden.
Semra Topçu: Taahhüt gibi mi almak için?
Doğan Bermek: Taahhüt gibi değil ama onların bu konudaki düşüncesini netleştirmeleri için çünkü ben birçok siyasi partinin de sorunları yeterince incelemeden, sorunla ilgili doğru bilgi almadan ve doğru bir analiz yapmadan konu ile karşılaştığını, karşılaştığı zaman da işte bir şeyler söylemek zorunda kaldığını görüyorum, düşünüyorum ve yaşıyorum bunu. Çok üst düzey yöneticilerimizin dahi, mesela anayasa mahkemesinin zorunlu din dersi hakkındaki kararından haberdar olmadığını görüyorum. Bu ülkede daha başka bir şey yok ki Anayasa mahkemesinden başka kim karar verecek. Ya da cem evlerinin yasal statüsü sorununa tekrar dokunalım. 2015’te AHİM karar vermiş, 2016’da veya 2015’te Yargıtay 3. Daire getirmiş bunu iç hukukumuza yerleştirmiş. 9 tane cem evi davalar açmış, uğraşmışlar yani vakti olan uğraşmak isteyen cem evleri uğraşmış onları durumları tescil edilmiş, yasalara girmiş tescil olmuş, mahkemeler kazanılmış falan. E peki geride bilmem işte 1658 tane cem evi gezdik deniyor. Peki 1658 cem evinin günahı ne? 9 tane cem evi kanla terle halletmiş işini, illa herkesin aynı çileyi çekmesi mi lazım? Bu çile 2 buçuk 3 senelik hukuk çilesi yani yazık
Semra Topçu: Maalesef. İşin özü de aslına bakarsanız ayrımcılığa uğramak gerekmiyor ayrımcılığa itiraz etmek için zaten.
Doğan Bermek: Aynen öyle. Üstelik bu konuda 2019 yılında aralık ayında Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi dedi ki “ya yazıktır bu adamlara bu zulüm. Bu işi kolaylaştırın”. Çünkü adamın zaten bir hakkı var, hakkına ulaşmak için bir de ayrıca mahkeme kapısından geçmesi şartını koşuyorsunuz. Gerek 2019 Aralık’ta gerek 2021 Aralık’ta iki defa da tavsiye kararı verdi Türkiye’ye. Dedi ki “Bu zulmü kaldırın, bu işi kolaylaştırın. Teşekkürler iyi yaptınız, yasanızı düzelttiniz yasaları değiştirdiniz çok teşekkürler ama insanlar bundan yararlanamıyor, yararlanır hale getirin.” Tabii bunları gülerek söylüyoruz ama başka nasıl söyleyelim bilmiyorum ki.
Semra Topçu: Efendim çok teşekkür ediyorum. Aslında söze de gerek yok gerçekten. Çünkü yasalar önünde hepimiz eşitiz ama uygulamada bakıyoruz eşitlikler yok. Bu garabetin değişmesi lazım sadece yani yasaya uygun yaşayabilmemiz lazım bir nevi değil mi?
Doğan Bermek: Evet. Yani göründüğümüz gibi olmaya çalışacağız veya olduğumuz gibi görünmeye çalışacağız.
Semra Topçu: Yani mesele biraz da tanımlamak değil uygulamada ne olduğuna yanlışı düzeltmek.
Doğan Bermek: Ben 74 yaşında adamım, beni daha nasıl tarif edeceksiniz kardeşim? Aklıma gelen her şeyi söylemişim, aklıma gelen her şeyi yazmışım. Ben inanıyorum, bir inancım var bu inancım da böyle bir inanç. Şimdi bu inancı nasıl değiştirirsiniz bu saatten sonra?
Semra Topçu: Enteresan.
Doğan Bermek: Zaten bin senedir deniyorsunuz olmuyor, yani Emevîler 1400 yıldır bununla uğraşıyorlar. Olmuyor Emevî yollarıyla bu işte sonuca varılmaz.
Semra Topçu: 6 başlıkta çağrınızı bu hafta yine gündeme getiriyorsunuz ve anlatacaksınız bir kez daha diyelim. Kolay gelsin.
Doğan Bermek: Evet. Bu sefer biraz daha geniş bir yelpazeye soruyoruz bakalım ne yaparız.
Semra Topçu: Umarım başarılı olursunuz. Teşekkür ediyorum katkınız için.
Doğan Bermek: Ben teşekkür ediyorum çok teşekkür ediyorum Semra Hanım Hoşçakalın.