'Alevi Ritüellerinin Sır Dili' bu kitapta: Kırklar

'Kırklar' Alevi inancında her çağda yaşadığına inanılan ve bu yola ait ritüellerin kurucuları olarak kabul edilen ululardır. Aleviliğin ibadeti olan cem ritüelleri ve inancın esaslarının Kırklar Meclisi’nde yürütülen ibadet üzerine inşa edildiğine inanılır.  Kırklar Meclisi’ni konu edinen kutsal anlatılar Kırklar Cemi’ni yeniden canlandıran ritüellerde kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.

Bu hafta söyleşimizin konuğu ‘KIRKLAR’ kitabının yazarı Sayın Doç. Dr. Bülent Akın.  ‘Aleviliğin temelini oluşturan ‘Kırklar İnancı’ ve bu yönde unutulmaya yüz tutan ritüellere dikkat çekmek maksadıyla hazırladığı ‘Kırklar’ kitabına dair merak ettiğimiz tüm soruları ve daha fazlasını Doç. Dr. Bülent Akın yanıtladı.

1- 
Hocam röportajımıza başlarken öncelikle kendinizden bahseder misiniz?

Efendim, 1980 yılında Almanya’nın Berlin kentinde dünyaya geldim. 1984 yılında ailem Türkiye’ye kesin dönüş yaptığından dolayı eğitim ve öğretim hayatımın tamamını burada tamamladım. Siirt Üniversitesi ve Ege Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalıştım. 2018 yılından beri de İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaya devam ediyorum.

Çocukluk yıllarımdan itibaren müzik, edebiyat ve tasavvufa ilgim oldu. Ailem, 6 yaşında bağlamayı kucağıma verdi, o günden bu güne en vefalı dostlarımdan biri bağlama oldu. Tabii Âşık Veysel’in dediği gibi bu “dut dalı”nın sedasıyla havalandırdığı o sözlerin kutsiyeti ve mana derinliğini her geçen yıl katre katre de olsa anlamaya çalışıp çabaladıkça işin içerisine edebiyat ve tasavvuf da girdi. Hâsılı genç yaşlarımdan itibaren bunun gâhi sazı gâhi sözüyle kendi kendimizi aradığımız bir yol olduğunu anladığımda, çoktan herkes gibi benim de yola revan olduğumun idrakine vardım. Vardım varmasına ama geriye dönüp baktığımda eskilerin deyimiyle “bir arpa boyu yol dahi gitmemiştim.”

Aslında gerek şimdiye kadar yapmış olduğumuz yayınlarımız gerekse de dilimizin döndüğünce anlattıklarımız da bu arayışın ürünleri. Kırklar kitabı da kırk yaşıma bastığım geçen yılın, bana bugüne kadarki arayışımın neticesinde “yol ulularının nefes ve himmetleriyle” kendimden gelen bir hediyesi oldu diyebilirim.

2- 
Kırklar inancının Alevi inancında yeri ve önemi nedir?

Malum, Aleviliğin temel ibadeti Cem ritüelidir. Cem, Alevi inancına mensup topluluklar için hayatın bir anlamda kendisidir. Cemler, sadece dinî hayatı değil sosyal, hukukî ve ekonomik hayatı da içerisine alan ritüellerdir. Kırklar kitabını kaleme almadan yıllar önce kendi kendime “Cem Kırklar’dan kaldıysa neden Kırklar’ın Alevilikteki yeri ve önemi konuşulmuyor” diye sormuştum. Nedendi peki? Çünkü içerisinde bulunduğumuz zahir dünyanın verileri aracılığıyla bu soruyu cevaplamamız mümkün değildi.  Yani sorunun cevabı zordu ve birçok kişi gibi ben de bilmiyordum. Düşünsenize Cem ve yolu Kırklar kurmuş, ama biz Onları tanımıyoruz. Böylesine önemli ve binanın temelini oluşturan bir kült hakkında birbirini tekrar eden malumatlar dışında bir şey yok ortada. Bu boşluğu doldurmaya yönelik en azından bir adım atılmalı, en azından kapı aralanmalıydı. Kırklar, kabın içiydi, biz ise sürekli dışını konuşuyorduk.

3- 
Kitabınıza ait merak ettiğimiz konulardan bir tanesi de içeriğinde yer alan bilgiler. Bu bilgilere hangi kaynaklardan, nasıl ulaştınız? Kırklar Meclisi ile ilgili herhangi bir yazılı kaynak var mı?

Kırklar kitabı, hem sözlü hem de yazılık kaynakları göz önünde bulundurarak hazırlanmış bir çalışma. Eserin sözlü kaynaklarını, 20 yılı aşan saha çalışmalarımda tanıştığım dedeler, rehberler, zâkirler ve yola gönül vermiş Alevi bireyler oluşturdu. Yıllarca onların hanelerine, cemlerine, sohbetlerine ve muhabbetlerine iştirak ettim. Buralarda kitaplarda yazmayan ya da Alevi inancına ait metinlerde üstü kapalı anlatılan birçok şey kulaklarıma fısıldandı. Hepsinden önemlisi ve değerlisi bana gönül hanelerini açtılar.

Öte yandan yazılı kaynaklara gelince Kırklar’ı müstakil ve kapsamlı olarak konu edinen en önemli yazma “Buyruk nüshaları” elbette. Ama bu kaynaklarda anlatılan Kırklar anlayışını ve kültünü anlamak için Alevi-Bektaşi külliyatını görmek ve sözlü kaynaklara yönelmek şart.

4- 
Kırklar’ın 17’sinin kadın 23’ünün ise erkek olduğunu biliyoruz. Hz. Ali ve Selman-ı Pak ise adı zaten kaynaklarda geçen isimler. Peki Kırklar Meclisi’nde bulunduğuna inanılan diğer 38 ulunun kimler olduğu biliniyor mu?

Aslında Kırklar derken Alevi inancında mâna âleminin sultanlarından söz ediyoruz. Kırklar için, “Bir olan velâyet nurunun kırk ayrı görünümüdür” de dersek yanlış olmaz. Zahir olarak kırk kişi görünse de hepsi Hz. Ali’nin, yani velâyet makamının/nurunun yansımalarıdır. Ancak Koca Yunus’un “ete kemiğe büründüm, Yunus deyu göründüm” dediği gibi Kırklar’ın da “ete kemiğe bürünen” zahir halleri, yani bu âlemdeki zuhurlarına şahidiz. Ben âcizane kitabımda bu husus hakkında “Ete Kemiğe Bürüne Kırklar” başlığı altında birkaç kelâm etmeye çalıştım. Hz. Ali veya Selmân dışında kimler var? Elbette bazı kaynaklar da çeşitli isimler zikredilmekte ama net olarak hepsinin kesin isimler şunlardır demek zaten bâtınî gerçekliğe ait bu tasavvurun doğasına aykırıdır. Ama bazı devirlerdeki zuhurlarına dair bizlere ipuçları bıraktıkları da şüphesiz. Örneğin on iki hizmet pirlerinin cem gülbenklerinde isimleri zikredilirken “Kırklar meydanında pirimiz Cabir-el Ensari, Abuzzer Gaffari ya da Fatma Ana” gibi ilk cem olan Kırklar Cemi’nde hizmetin kim tarafından gerçekleştirildiğine dair izler görebiliriz. Kitabın “Ete Kemiğe Bürünen Kırklar” başlığında bu konu ile ilgili ulaşabildiğim kaynaklar, tespitler ve yorumlara detaylı olarak yer vermeye çalıştım.



5- Kırklar kitabınızın da temeli olduğunu gördüğümüz Alevilikte unutulmaya yüz tutan ritüeller neler?  Özellikle size göre hangi başlıklar yeni nesillere aktarılmalı?

Tabii ki Cemler. Cem denince sadece Perşembe’yi Cuma gününe bağlayan gece yapılan birkaç saatlik ibadet ve ritüel akla gelir oldu. Oysa cem; ikrarın verildiği, taliplerin tarikat makamına gelerek musahip olduğu, kişilerin kul hakkıyla ilgili sorgulanıp rızalarının alındığı, kurbanların tığlandığı, dedenin-talibin ölmeden evvel öldüğü, bireylerin aşk ile icra edilen semahlarda tevhide erdiği ve elest bezminin sarhoşluğuna ulaşarak miraç ettiği ritüellerdir. Biz bu cemleri ya da ritüelleri bulabiliyor muyuz şu an? Ya da kaçımız yaşayabiliyoruz bu ritüelleri? Hani hâl edebiliyor muyuz bu konuştuklarımızı? Hâl edebiliyor muyuz derken yaşama geçirebiliyor muyuz? Yaşama geçirmek için bunları hıfz etmemiz, yani kitaptan kâğıttan okumakla kalmayıp iç dünyamıza resmetmemiz, mânalarını öğrenmeye çalışmamız, anlamını bilmediğimiz keramet anlatılarına (menkıbelere) safsata deyip geçmememiz, bu ulu insanlar bize ne mesaj vermek istemiş diye kendimizi sorgulamamız gerek zannımca. Unutmayalım ki elimizdeki bağlama eşliğinde bir çırpıda deyişlerini, nefeslerini söylediğimiz ya da dinlediğimiz ulu ozanların ve erenlerin hepsi geride devasa eserler bırakan arif ve kâmil insanlar. Ortaya konulan eserlerden belli ki bir kelam üzerine kırk kere düşünmüş yazmışlar. Sözü nakış gibi işleyerek az söz ile çok şey anlatmışlar. Ne demiş âşık;

Serseri girme meydana
Âşık senden hâl isterler
Kallaşlıkla urma demi
Tasdik ehli kâl isterler

Bir kılı kırk pay ederler
Birin yol tutup giderler
Dile ne itibar ederler
Hâl içinde hâl isterler

6- 
Merak ettiğim bir diğer konu ise şu; Cem ibadetlerimizin temelini oluşturan ritüeller bugün cem ibadetlerinde geleneklerde olması gerektiği gibi uygulanamıyor.  Bu konuda düşünceleriniz, günümüzde ibadetlerin nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda görüşleriniz neler? Kısaca bugünün şartlarında ibadet hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?

İşte bu zor bir soru. Bugün ibadetin nasıl yapılacağı hususunda bir fikir beyan etmek çok iddialı olur bence. Nitekim son yarım asır içerisinde birçok fikir atıldı ortaya ama maya tuttu mu? Bilmiyorum. Çünkü benim ne dediğim ya da kişilerin ne dediği değil, aslında bu yola talip olanların top yekûn ne dediği, daha doğrusu “ne istediği”, “neye talip oldukları” önemli. Mesela Seyyid Nesimi ya da Mansur-el Hallac dârı talep etmiş, âdemiyet yolunu dâr üzere sürdürmüş. Hz. Hüseyin hilafeti değil de nur-ı velâyeti talep ve tercih etmiş canını vermiş, yolu can üzere sürdürmüş. Hacı Bektaş Veli ya da Yunus Emre, aşk ve sevgiyi yaymayı, çoğaltmayı ilke edinmiş, kendi varlığını yok sayarak var olmuş ve yolu aşk üzere sürdürmüş. Aslında hepsi temelde “aşk” üzerine bina etmişler yolu, ama içerisinde bulundukları zamana, mekâna ve duruma göre erkânı güncelleyerek hizmetlerini gerçekleştirmişler. Şimdi günümüzde de hangi inançtan olursak olalım biz neyi istiyorsak onu yaşıyoruz, yaşayacağız. Burada bireysel istek ve arzularımızdan söz etmiyorum elbette. Topluluk hâlinde, tevhid sağlamış olarak, yani talip olarak. Kamil bir mürşidin hiç unutmadığım bir sözü vardı: “Ne istediğini bilmeyen, ne bulduğunu da bilemez.”

7-
Kitabınızın büyük bir beğeni ile okunduğunu gözlemledik. ‘Kırklar’ haricinde yayınlanmış birçok çalışmanız var, devam eden çalışmalarınız nelerdir? 

Kırklar haricinde, meslektaşım ve aynı zamanda yakın dostum Dr. İlgar Baharlu ile birlikte yakın zamanda yayımlamayı planladığımız, Kalenderi adap ve erkânı hakkında 17. yüzyılda Farsça yazılmış bir eserin çeviri ve incelemesini içeren bir kitap çalışmamız var. Buna ilave olarak Kutsalın Zuhuru’na yönelik mitoloji ve tasavvuf bağlamında, işin içerisine müziği de dâhil eden uzun soluklu bir kitap çalışmam ile ilgili hazırlıklarım devam ediyor. Bir de yine Dr. İlgar Baharlu ile birlikte Erdebil Tekkesi’ni konu edinen bir kitap çalışması planımız mevcut.

8- 
Aleviliği yeni kuşaklara anlatırken ve esaslarını aktarırken sizce nelere dikkat edilmeli ve nasıl bir yöntemle ilerlemelidir?  

Açıkçası yolun en güzel yaşandığı ve yaşatıldığı yerler, her zaman cemler ve irfanî muhabbet meclisleri olmuştur. Ama günümüzde hem geleneksel cem bulmak zor, hem de irfanî muhabbet meclisi bulmak müşkül. Ama elimizde bu inancı ve geleneği anlatan çok güzel kaynaklar var. Bunların başında da ulu ozanlarımızın, âşıklarımızın şiirlerinin yer aldığı cönkler, divanlar, mecmualar geliyor. Tabii birçok ses ve saz sanatçısı bu eserleri icra ediyor diyeceksiniz belki de ama bunların içeriği, anlamı, yolu nasıl anlattıkları üzerine düşünmek lazım. O metinlerdeki hem ilmî ve edebî hem de yolun izahı açısından olağanüstü başarılı aktarımları öğrenmeye çaba göstermek, bunlar üzerine kafa yormak fayda sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bu sayede, en azından Aleviliği herhangi bir siyasi ya da ideolojik çatı içerisinde değil, insanı merkeze koyan, çağlar öncesinden gelen çağlar ötesine mesaj veren bir mistik ve felsefi inanç ve yaşam anlayışı içerisinde aramaya başlarız. O zaman, bilinen tarihle yaklaşık bin yıldır aşkı ve insanı merkeze koyan bu inancın geleceği şekillendirmede ne kadar değerli bir maden olduğunu ve işlevsel olabileceğini anlayabiliriz kanaatimce.

Efendim, bu güzel röportaj için sizlere teşekkür ederim. Bir sürç-i lisan ettiysek, eksiğimiz-noksanımız olduysa af ola.